22. BÖLÜM

1.3K 57 10
                                    

Bir elinde toprak diğer elinde ise bit top vardı. Sırf biri benimle oynasın diye anneme top aldırmıştım. Annemde beni kırmamak için bana bir tane top almıştı, ama topum patlarsa bir daha asla top almayacağını söylemişti.

Şu an elimde bir top yoktu ama mahallede oynayan çocuklar top oynuyordu. Her zaman bu aktiviteyi yaparlardı. Ve her zaman mahalle, evler onların şenlikleriyle dolardı.

Bilgisayarın ekranını kapatarak camın önüne geçip oyun oynayan çocuklara baktım. Camım kapalı olmasına rağmen ses evime net bir şekilde dağılıyordu.

Camı açarak aşağıya eğildim ve oynadıkları oyuna baktım. Ortada sıçan oynuyorlardı. Ben küçükken çok güzel oynuyordum. Çorba karıştırıyorsun diye oyundan az atılmadın. Evet sürekli oyunlarda mızıkçılık yapar, oyundan atılırdım. Sonra bir köşede oturur onlara dik dik bakardım.

Biraz daha eğilerek, "Çizgiyi geçme kız," diye bağırdım yaşlı karılar gibi. Bütün çocuklar bana bakarak oyununu böldü.

Aralarından birkaç kişinin adını biliyordum. Onlarda sürekli kapıma gelip Topumuz sizin balkonunuza kaçtı derlerdi. Bu yüzden az kapıma gelmemişlerdi.

Sürekli bana dil çıkarak Elif ellerini beline dayayıp, "Abla sürekli bize karışıp topunuzu keserim diyorsun," diye bağırdı.

Bende çocukla çocuk olarak ona dil çıkardım, "Sus be, keserim topunuzu görürsünüz," diye çemkirdim.

Elif'in hemen yanında ondan daha uzun boylu, hatta bu yaşta bile yakışıklı olduğu kesinlikle belli olan; ilerde net can yakacak çocuk, "Abla sen bizim topumuzu keste kurtulalım." dedi yakışıklı çocuk.

"Kesersem görürsün,"

Elif'in bana bir kere anlattığı çocuk acaba bu muydu? Beni asla görmüyor dediği çocuk? Kesin buydu. Çünkü Elif çocuğa yiyecekmiş gibi bakarken çocuk Elif'e pas bile vermiyordu. Elif'te birkaç kere bir çocuk için ağlamıştı ama hangi çocuk olduğunu asla söylememişti. Bende ona hangi çocuk diye sormamıştım. Belkide sorsamda söylemeyecekti.

Küçük çocuklarda biraz daha laf cambazı yaparak onlarla eğlendim ve kendilerine çikolata almaları için para atmıştım. Aralarından en büyüğü gidip çikolata alacakken banada ekmek alması için para atmıştım. Ne yani? O kadar gitmişken bana bir tane ekmez alamaz mıydı? Alırdı.

Dolapta olan fasülyeleri çıkararak ayıklamaya başladım. O sırada da yaptığım ödevleri kontrol ediyordum. Yanlışım ya da bir eksiğim var mı diye. Ödevi bitirip vermeme 2 gün kalmıştı ve ben ödevi tamamen bitirmiş, 2 gün sonrası için gün tutuyordum. Bu ödev biraz daha bende durursa kendimi bir yerden asacaktım.

Ben kendime yetecek kadar fasülyeyi ayıklanmış geri kalanını da ayıklayıp buzluğa atacaktım. Eğer bunu dolaba atarsam kesin bozulurdu. Ve bende bu fasülyeyi en az bir aya anca bitirirdim, ya da canım anca o zamana kadar fasülye çekerdi.

Kucağımda olan kapı masanın üzerine koyarak ayağa kalktım ve kapıya ilerleyip kapıyı açtım. Selim Sancak. Karşımda bir adet ekmekle duruyor gülümseyerek bana bakıyordu.

Ben şok içinde ona bakarken o sanki her gün benim evime geliyormuş gibi ayakkabılarını çıkartıp evin içinde olan ayakkabılığa koydu. Sonra ayakkabılıkta olan ev terliklerinden bir çift alarak ayağına giydi. Ne olmuş buna be?

Kapıyı gitmesi için açık bırakarak ellerimi göğüsümün hemen altında birleştirdim. "Neden geldin? Geçen gün sana yeterince güzel bir cevap verdiğimi sanıyordum?" diye geveledim ağzımda.

Selim az önce dediklerimi umursamayarak, "Müsaitsin değil mi?" diye bir soru attı ortaya.

Ben ise sahte bir telaşla, "Hiç müsait değilim, başka zaman da gelme. O yüzden şimdi gitmen için tam yeri," diyerek kapıyı gösterdim.

AYLARDAN BİR GÜN | TEXTİNGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin