25. BÖLÜM

1.2K 52 17
                                    

Uzun bölüm yazmak asla benlik değilmiş. Yazarken bin kere falan yarıda bıraktım. O derece sıkıldım.

Oy vererek ve yorum yaparak bana motivasyon olabilirsiniz!

Uzaktan sevmek zormuş. Uzaktan sevmek sabır ister. Zaman ister. O zaman bende var mı bilmiyorum ama bu zamana kadar beni anlamaması bile zamanın boşa geçtiğine işaret.

Bir köşede, kendi başıma onu izlemek koyuyor. Bir şeyler diyememek. Gözlerinin içine bakamamak. Diğer kızar gibi ona sarılamamak.

Diğer kızlar onun yanındayken, ona dokunurken izlemek kolay mı? Her gece bunu kendime soruyorum ve aptal olduğumu kendi yüzüme vuruyorum. Ben kendi canımı yakmaktan zevk alıyorum galiba.

İnsan dokunamadan sevebilir mi? Ya da senin ismini bile bilmeyen bir çocuğu sevebilir mi? Severmiş. Sevmişim.

Ben sevsemde o beni görmüyor. Arada düşünüyorum. Yanındaki kızlardan bana sıra gelir mi, beni görür mü, o kadar güzel kız varken niye bana baksın diye. Bunu birçok kız ister istemez düşünüyor. Bu duyguyu sevmiyorum. Bir erkek için kendimi sorgulamayı, bir erkek için kendimi değiştirmeyi. Sevmiyorum. Ama onu seviyorum. Onu sevmeyi de sevmiyorum.

Bana acı veren şeyleri seviyorum. Acıyı seviyorum. Oda bana acı veriyor. Belki de bana acı verdiği için seviyorumdur?

Bu düşüncelerden kurtulmak istiyordum. Başta onu düşünmekten. Onu takıntı haline getirmiştim. Sürekli onu düşünüyordum. Şu anda da onu düşünüyordum.

Beni düşünmeyen birisini düşünecek kadar aptal mıyım?

Nerede olduğumu unutmuş gibiydim. Alper'in bir şeyleri devirmesiyle kendime geldim. Kahvesini devirmiş, hızla masada olan peçete kutusunu alarak masayı silmeye çalıştı. Hızla ikimizinde test kitabını çekerek masayı güzelce sildi. Bu çocuk ne kadar sakar olsada alan yaşamıştı.

Alper sinirle, "Hay kahvene," diyerek elinde masayı sildiği peçeteleri hemen yanımızda olan çöp kutusuna attı. Her masanın yanında birer tane çöp kutusu vardı, sırf yere bir şeyler atmayalım diye iki adımdan birinde çöp kutusu vardı. Bu güzel bir şeydi.

Alper masayı silerek etrafa kısa bir bakış atmış, bu bakış üzerine hemen yanımızdaki masaya gözlerini kitlemiş bir şekilde baktı. İster istemez bende o masaya baktım. Selim'in olduğu masaya bakıyordu. Selim'in önünde iki kız, yanında da iki tane kız oturuyordu. Yanında oturan kızlardan biri Esma'ydı galiba. Kızın yüzünü tam seçememiştim. Bu kız olmazsa diğer kız mı diyordu acaba içinden? Keşke içinden geçenleri bilebilsem.

O kız mı, bu kız mı diye düşüneceğine keşke biraz etrafa baksan.

Alper, masayı sildiği diğer peçeteyi de sinirle çöp kutusuna attı. Neden sinirlenmişti? Kızların Selimi seçmesine mi sinirlenmişti? Alper Selim'i mi kıskanıyordu?

Alper, "Irmak nerede?" diye sordu, bakışları hâlâ o masadayken. Ben o masaya bakamayacağımı bildiğim için bakma çabası bile vermeyerek Alper'e bakıyordum.

"Gelir birazdan." dedim. Sadece kafasını sallamıştı. Beni duymuş muydu bilmiyorum ama aklı o masada olduğu kesindi. "Sorun ne?" diye sordum merakla. Alper son kere, gözünde ilk defa gördüğüm; ama asla anlayamayacağım bir duyguyla masaya bakmış ve sonra bakışlarını bana çevirmişti.

Alper, "Ön masa," dedi çenesiyle ön masayı gösterdi. Bu sefer bakmamıştı. "Çok ses yapıyor, ister istemez dikkatim o tarafa kayıyor." İster istemez o masaya bir bakış attım. Sessiz bir şekilde konuşuyorlardı. Nasıl çok ses yapıyor olabilirlerdi? Hem önümüzdeki masaya değilde hemen yanımızdaki masaya baktığına adım kadar emindim.

AYLARDAN BİR GÜN | TEXTİNGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin