» 11

757 53 136
                                    

İyi okumalar ♡
____________

B: Vurgunum sana, bir mahkum gibi
Uykular haram, bir zehir gibi
Aşığım fakat, hasretin deli
Ezelden beri

F: Barış kes artık. Böyle davranarak her şeyin düzeleceğini mi sanıyorsun yani? Hayır. Bu şekilde devam etmenin, hiçbir şeye bir yararı yok. Anlamıyor musun? Lütfen, yapma artık.

B: Bu şarkı...
Hatırlıyor musun? Gece senin evinde kaldığım o gün, açtığımız şarkı. Bağıra çağıra söylediğimiz hani.
O gün ilk defa kendimi özgür ve huzurlu hissetmiştim. Favori sanatçımla favori insanlarımdan biri...
Çok güzel bir gündü, Cemre olayını saymazsak tabii.

Barış'ın acı dolu gülüşleri, karanlık hücrede acımasızca yankılanıyordu.

B: Ve şimdi ben yeniden mahkumum. Ama bu sefer sana değil, buraya. Bu lanet olası çarpık sistemin beni hapsettiği yere! Buraya, hayallerimin de benimle birlikte kapana kısıldığı bu ıssız boşluğa!
Bağırmak istiyorum, kaçmak...
Yardım eli uzanır diyorum, olmuyor. Savaş ve Zahit beni bir uçuruma attı ve kimse de beni oradan kurtaramıyor.
Ben bu hayata acı çekmeye gelmişim, değil mi?
Keşke beni sokakta bulduğun o gün, hiç tanışmamış olsaydık. Belki beni kurtarmazdın da, ben de orada ölür giderdim. Bu kadar acıyı yaşamamış olurdum böylece.

B: Fırat Bulut. Sen, sen benim için bir buluttun. Yumuşacık, huzur dolu, özgür...
Ama beni o çöplükten kurtardığından beri, yalnızca bana kara bir bulut oldun.
Uzun zamandır yaşayamadığı huzurlu duygular, bedenini bir bulutta gibi hissettiriyordu. Bu bulutun kara bir buluta dönüşeceğinden habersiz...
( Yn: 3. bölümden )

Sakın yanlış anlama. Sen benim için bir gökkuşağı gibiydin ama yaptıklarınla, beni kurtarmanla daha bir kara bulutlarda buldum kendimi.
Bana yaşattıklarını sayarsak, kendimi ilk defa değerli biri olarak hissetmiştim oysaki.
Ama ben hiçbir güzel duyguyu haketmiyordum ki. Yalnızca acıya alışkındı bu beden, bu kalp. Sen gelip, tüm renklerinle bana güzel şeylerin de olabileceğine inandırmaya çalıştın ama bak. Olmadı. O gökkuşağının tüm renkleri, huysuz bir bulutun arkasında kaldı böylece.
Gerçekten nankörlük yapmıyorum bu arada, lütfen anla beni.

F: Seni, senden daha iyi tanıyor ve anlıyorum Barış. Biliyorsun bunu. Ayrıca istesem de seni yanlış anlayamam ben. Endişelenme bunun için.
Söylediklerine gelirsek de... sürekli kendini değersiz biri olarak görmene katlanamıyorum artık. Bu dünyada mutlu olmayı en çok hakeden kişilerden biri sensin ve artık bunu kabul etmelisin, tamam mı?
Seni üzgün görmeye dayanamıyorum. Yapma artık.
Çünkü sana söz veriyorum, seni buradan çıkarmanın bir yolunu bulacağım. Ne pahasına olursa olsun. Gerekirse Savaş ile konuşup, onu tehdit ederim. Sen sadece elimden geleni ardıma koymayacağımı bil yeter.

B: Hayır, asla böyle bir şey yapmayacaksın, maviş. Senin de başını yakmak istemiyorum. Lütfen.

F: Maviş mi? Bir kez daha maviş de ve gör bakalım, neler oluyor.

B: Vallahi dejavu oldum ha. Neyse... maviş.

Barış gözyaşlarını silerek; söylediği bu arsız cümle karşısında Fırat'ın irileşmiş gözleri, koridordaki Mücahit'i aradı daha sonra.

Fırat, hızlıca Mücahit'ten hücrenin anahtarını isteyip, onları yalnız bırakmasını istedi. Anahtarı bir an önce deliğe sokup, ardından da yavaşça küçük olan hücreye doğru adım attı.
Barış'ın ürkek ve pişman olmuş tilki bakışlarını takip eden Fırat'ın sinsi ve aç kurt bakışları, Barış'ın vücudunda dolanıyordu.
Barış ger geri adım atarken, Fırat da tam tersine Barış'ın üstüne üstüne geliyordu. En sonunda Barış'ın sırtı; hücre duvarının soğukluğuyla karşılaşınca, Barış sınıra ulaştığını farketti. Kaçacak yeri bırak, kımıldayacak alan kalmamıştı. Fırat; tüm vücudunu sanki Barış'a siper etmiş, üzerine eğilmişti.
Karşısındakini adamın çenesini, tek eliyle yukarıya kaldırarak kendisine bakmasını emretti sanki.
Fırat kısık bir sesle;

Prisoners | FırbarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin