26

167 19 14
                                    

3 Ay Sonra...

Başımın ağrısıyla sıradan kalktım. Suyum da bitmişti ve almam lazımdı. Bir de kahve...

Kantine inip kahve ve su aldım. Dershanedeydim ve Mustafa'dan kaçıyordum. Yaklaşık olarak üç aydır. Mesaj da atamıyordu çünkü engellemiştim. Ağlaya ağlaya hem de... Artık gördüğünde bir şey demiyordu.

Evet, ben Beren Sakin.

Bir korku yüzünden hem hoşlandığım kişiden uzaklaşmıştım hem ikimizi de üzmüştüm.

İlk başlarda ikimizin de deneme sonuçları kötüydü. Sonra alıştık. İnsanın doğasında var zaten. Yaralar kapanmıyor ama insan o acıya alışıyor. Kabuk bağladı saçmalığına girmeyeceğim çünkü bağlamadı. Hâlâ ilk günkü gibi... Taptaze.

Kahvemi alıp sınıfıma döndüm. Karşımdan elinde test kitabıyla gelen Mustafa'yı gördüm. Derin bir nefes alıp devam ettim. Öylece birbirimizin yanından geçip gitmiştik. Sıraya geçtiğimde sınıftaki sohbeti dinleyerek kahvemi içtim.

Midem bulanıyordu. Boş bardağı kalemliğimin yanına koyup kolumu sıraya uzattım. Başımı da yasladığımda yatıyor gibiydim. Gözümü kapattım ve teneffüsün bitmesini bekledim. Sınıfta birkaç kişi vardı ve onlar da çıktı. Midemin bulantısı beni mahvediyordu.

Kapı sesini duydum ve ardından hemen bir ses daha. "Beren?"

Gözümü açmadım. Zira açarsam Mustafa bence konuşmazdı. Uyuduğumu sansa bir şey olmazdı.

"Kıyamam. Uyuya kalmış." deyip kapıyı kapattı. Adım seslerinden yanıma geldiği anlaşılıyordu.

"Seni seviyorum," deyip bir iç çekti. "Ve sen de beni seviyorsun. Neden aramızı açıyorsun be gülüşü güzelim?"

Başka bir şey demeden sıranın üstüne bir şey koydu ve gitti. Çıkarken kapıyı tekrar kapattı. Doğrulup başımı tavana kaldırdım. Ağlamamam lazımdı. Ağlamamam lazımdı.

Küçük hediye kutusuna baktım. Kalbim heyecanla çarparken minik mor kutuyu açtım. İlk gördüğüm şey en sevdiğim tarzda kolyeydi. Kolyelere ve bilekliklere bayılırdım.

Kolyenin ucunda mor taş vardı. Uzun zincire bağlı taşlardan. İki tane de bileklik vardı. Bileklikleri çıkarınca gülümsedim. Bunlar sevgili bileklikleriydi.

Biri son zamanlarda bayağı ünlü olan mıknatıslı bileklik. Birbirine yaklaştırınca birleşiyordu. Baktığımda yarım kalp olduğunu gördüm. Diğer yarısı ondaydı.

Diğer bileklik de beyaz bir şeydi. İçinde de siyah nokta vardı. Bu bir bütündü. Anlamı 'iyiliğin içindeki kötülük, kötülüğün içindeki iyilik' diye duymuştum. Başka varsa da bilmiyorum.

 Başka varsa da bilmiyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hepsini takıp ayağa kalktım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hepsini takıp ayağa kalktım. Kutuyu da çantama attım. Severdim kutusuyla koymayı. Hem mordu niye koymayayım ki?

Kendini hatırlatan mide bulantımla doğruca tuvalete gittim. Valla üstüme afiyet kusmuştum. Okulda veya dershanede, kısacası ev dışında her yerde kusmaktan nefret ederdim! Neyse ki klozetti. Sifonu iki üç defa çekip elimi ve yüzümü de iyice yıkadım.

Dışarıya karnımı tutarak çıktım. Aşağı inerken merdivenlerde Mustafa'yla denk geldim. Dar merdivende karşı karşıyaydık. Gözleri direkt olarak kolyeye ve bilekliklere kaydı. Kenara çekilirken kendimi gülmemek için zor tutmuştum.

"Nasılsın?" dediğinde kalbimin hızı daha da arttı.

"İyi, sen?"

"Ben de iyi. Yakışmış."

"Sağol." dedim. Bir şey demediğinde aşağıya inmeye devam ettim. Önümdeki ilk basamağa inerken bir şey söylemesini istiyordum. Demedi.

İkincide demedi, üçüncü de demedi. Ve hiçbir şey demedi. Son basamağa geldiğimde arkama dönüp baktım. Olduğu yerde durmuş bana bakıyordu. Önümde dönüp dudaklarımı birbirlerine bastırdım. Kalbim tekrar hızla çarparken önümün kaydığını hissettim. İkinci defa bayılıyordum ve onun sayesindeydi.

Sevgilimyazarım *Yarı Texting* #F#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin