21.Bölüm

324 27 11
                                    

GÖZLERİMDEN YÜREĞİME

Yazan: FİLİZ ARSLAN
21.Bölüm

Terk edilmişlik duygusunu birçok kez yaşamıştı Duygu. Yalnız kaldığı gecelerde,bayramlarda, özel günlerde... Herkes sevdikleriyle beraber mutlu mesut yaşayıp giderken bir perdenin ardından onlara bakmakla yetinmişti bunca sene. Hala da öyle yapıyordu ya neyse. Alışmıştı. Alışkanlık çok kötü bir illetti. İyi yanları olduğu kadar kötü tarafları da vardı. Mesela insanı bir robota çevirebiliyordu. Hislerin kamufle edilmesi için mükemmel bir aracı olabilirdi. Bir kaçış yolu gibi. Ama bir yere kadar. Kaçmak istediklerimiz, insanlardan saklamaya çalıştığımız vasat yönlerimiz bir köşe başında yine yolumuzu kesiyor. Acısını hafifletmek için yapabileceğimiz şeyler oldukça sınırlı olmasına rağmen yok değil. Umutla bakabilmek ne büyük lüks biz insanlar için. Umudumuzun kibrit çöpü gibi aniden sönüvermesi bir yerden sonra koymuyor bile. Neden mi? Alışkanlık sevgili dostlar! Bu sevimli görünen dostane varlığa selam olsun!
İşte Duygu çöküp kaldığı taşın üstünde bu düşüncelerle boğuşuyordu. Elinde kalan tek parça fotoğrafla ne büyük bir savaş verdiğini yanında dikilmekte olan Hasan bey görebiliyordu. Acıyordu bu kıza. Evet acımak. Duyguların en küflüsü. Belki de bir insana karşı duyulan sempatinin en katmerli hali. Ama yaşlı adamın elinden başka bir şey gelmiyordu. Tüm ilçeyi alaşağı etmişler nihayetinde ellerine bir şey geçmemişti. Tam bulacak gibi olmuşlar ama onları sıvaları dökülmüş, yıkılmaya yüz tutmuş bir ev karşılamıştı. Fotoğraftaki bahçe bu bahçeydi. Yan duvarlar yıllar önce çekilen bu fotoğraf parçasındaki gibi eğri ve muntazam değildi. Nitekim ev boştu. Daha ilk girişlerinde Hasan bey evin boşaltılmış ve uzun süredir kullanılmamış olduğunu anlamıştı. Yıllar geçtikçe komşu evlerde değişmiş ve burada oturan kişilerin kim olduğunu öğrenme şansları da böylece ellerinden kayıp gitmişti. Evden çıkmadan önce yaşlı adam genç kızı çok ümitlenmemesi için uyarmıştı. Ne olacağı belli olmazdı. Bulamayacakları konusunda hepsi hemfikirdi aslında.Ama bunu kelimelere dökmekten çekinmiş ve olacakları görmek için çıkmışlardı yola. Şimdi ise buldukları evin bahçesinde öylece bekliyorlardı. Hasan bey yaşlılığın getirdiği yükle daha fazla dayanamayıp Duygu'nun yanına oturuverdi. Yılların yüzünde bıraktığı derin çizgilerden bir şey anlamak mümkün değildi ama başarısızlık hissi onu da esir almıştı.
"Düşünceler çarpışınca ortaya karmaşa çıkarmış derdi babam. Gençken pek anlamazdım. Ne diyor bu adam diye düşünür dururdum ama şimdi anlıyorum kızım. Zaman insandan çok şey götürüyor. Benim gençliğimi alıp götürdü. Gün sayıyorum şimdi. Senden götürdükleri daha acılı olmuş. Ama bu demek değil ki her şey bitti. Bir ışık söner yolun ucunda sonra diğeri yanar. Önemli olan onun parıltısından mahrum olmamak. Sana şuan üzülme diyemem. Buna hakkım yok. Üzül ama pes etme."
" Hakkım olmadan mutluluğa göz dikmişim gibi Hasan amca! Aslında istediğim sadece kim olduğumu bilmek. Beni neden terk ettiklerini sorgulamak. Ama yoruldum artık. Pes etmek aklımın ucundan dahi geçmedi. Şu inadım yüzünden neler yaşadım bir bilsen. Senin dediğin o ışık benden hep kaçıyor sanki. Tam yakaladım dediğimde sönüyor. Ben diğerine ulaşıncaya kadar o da sönüyor. Sanırım artık bırakacağım.Bunca zaman bu bilinmezlikle yaşadım. Biraz daha yaşasam kime zararı olacak ki?"
"Sana zararı olur kızım. Beynini kemirir her yastığa başını koyduğunda. Ben kimim? sorusu kadar ürkütücü bir sual bilmem ben. İnsan kendisini bilmedikten sonra yaşasa neye yarar."
"Yaşamam bende Hasan amca. Yaşayınca ne geçiyor elime."
Hasan bey duyduklarının şokuyla ağzını balık gibi açıp kapattı. Kelimelerini toparlayamıyordu. Bir insan yaşamaktan vazgeçecek kadar gözünü kararttıysa durumun vahameti korkutucu bir hal alıyordu. Mantık çerçevesinde bu konuyu halletmeliydi. Ama nasıl yapacağını şuan kestirememekle beraber yanlış bir şeyler söyleyerek iyice batırmaktan da korkuyordu. Bir müddet suskun kalmayı tercih ederek söze başladı yaşlı adam.
" Yaşamak sadece bendenle olmaz kızım. Yaşamak ruhunla hissetmektir gerçekliği. Hadi diyelim yaşamına son verdin. Alıp verdiğin şu soluğu kestin. Ne olacak? Hiçbir şey. Arkandan ağlayacak mı sanıyorsun insanlar. Ağlamazlar güzel kızım. Çünkü herkes kendisi için yaşıyor. Gözlerinden damlayan her damla yine kendilerini tatmin etmek için. İnan bana senin için olan yine kendi yaptıkların. Ha ölüm yine kendin için yaptığın bir şey. Bazen o bile mantıklı görünür. Ama sonunu bilmediğin bir yolculuğa çıkmak için erken değil mi? Üzülsen de acı da çeksen aldığın her nefes için ettiğin bir şükür senin ruhuna doyumsuz bir huzur verecek emin ol."
Duygu Hasan Bey'in söylediklerini tartıyordu kendince. Mantıklı yanları olduğu kadar kendi düşüncelerine ters düşen tarafları da vardı. Ama ufak ayrıntılardı bunlar takılmamaya karar verdi. Etrafında kuşlar cıvıldıyordu. Uzun kavak ağaçlarının tepesinde neşeyle sekiyorlardı. Aşağıda akan derenin şırıltısı kulaklarını dolduruyor, yüreğine sükunet salıyordu. İşte o anda Hasan Bey'in sözünü ettiği ışığı hissetti içinde. Bir fitilin ucu tutuştu sanki içerilerde bir yerlerde.
Gülümseyerek yaşlı adama baktığında onun da kendisine baktığını gördü. Anlık mutluluklarda güzeldi. Şuan mutluydu genç kız. Ama az sonra olacaklar bu mutluluğun gölgelenmesini engellemeyecekti.
"Hadi kızım. Biraz daha soralım bakalım tanıyan var mıymış burada oturanları. Sonra eve geçeriz vakit de iyice daraldı zaten." diyerek ayağa kalktı yaşlı adam. Üzerindeki tozları silkeleyerek ceketini düzeltti. Bu sırada Duygu çantasının dibinde unuttuğu telefonunu aramakla meşguldü.Evden çıktıklarından beri hiç bakmamıştı telefonuna. Sessiz moda olan telefonla işi yoktu zaten. Şimdide saatin kaç olduğuna bakmak için elini atıp çıkartmıştı çantasından. Açma tuşuna bastığında ekranda Yavuz'un yanıp sönen ismiyle karşılaşmak onun için büyük bir sürpriz olmuştu. Gelen çağrıların çokluğuyla ise dehşete düşmüşü adeta. Birine bir şey olmuş olma ihtimali aklına yer ettiğinde telaşla Yavuz'un numarasını çevirdi. Daha ilk çalışta açılan telefondan gelen sesle refleks olarak telefonu kulağından çekti genç kız. Yavuz adeta karşıdan kükrüyordu. Sinirle çıkan sesi kulak zarını delip geçmişti sanki. Onun Ordu'da olduğunu birkaç kelimesinin arasından güç bela seçebilmişti. En sonunda Yavuz şuan nerede olduğunu sorduğunda telefonu direkt Hasan Bey'e uzattı. Yaşlı adam bulundukları yerin adresini verip telefonu kapattığında yüzünde bilmiş bir ifade vardı. " Sanırım Yavuz bey'in gelmesini bekleyeceğiz ha!" diyerek kalktığı yerden daha rahat bir yer aranmaya başladı.
Duygu ise olacakları düşünmek dahi istemiyordu. Az önce içinde yanan o kıvılcımda Yavuz'un telefonunla sönüp gitmiş oldu. Hesap verecek olmanın yükünü hissediyordu şimdi omuzlarında. Nasıl bir yalan kıvırsam diye düşünürken iyice çıkmaza girdiğini fark etti. En iyisi her şeyi akışına bırakmaktı. Hasan Bey'in oturduğu yere gidip çimlerin üzerine bağdaş kurup oturdu. Yavuz gelene kadar biraz enerji toplasa iyi olacaktı. "Eeee anlat bakalım Duygu hanım. Yavuz bey oğlumuz kimin nesi kimin fesi?" diyerek içindeki dinlenmeye dair olan ihtiyacı yıkıp geçti. Nasıl anlatsam diye düşünürken ortadan dalmaya karar verdi. Bu adamdan bir şey saklamak istemiyordu. Belki ona yol bile gösterebilirdi. "Keşke birer bardak çayımızda olsaydı Hasan amca." diyerek anlatmaya başladı. Anlatılacaklar çok fazla fakat zaman ise çok azdı.

Gözlerimden YüreğimeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin