7

990 127 145
                                    

Yaklaşık iki saattir kolları arasında yatarak uyuyan bebeği, boydan boya olan camın önünde dikilip de karanlığa gömülmüş büyük bahçeyi izlerken bırakmamakta ısrarcıydı. Louis yanına geldiği her sefer, itinayla bebeği kullanarak ondan kaçınmıştı.

Zor uyuduğunu iddia ediyordu, ama bu kuyruklu bir yalandı. Kollarının arasındaki bebek o kadar sorunsuzdu ki, birkaç pış pışlamayla ânında uykuya dalmıştı. Üstelik öne sürdüğü yalanın aksine, ses yapınca uyanmıyordu.

Ama onunla konuşmak istememişti Harry. Tek istediği sadece ve sadece bebek bakıcılığı yapmaktı ama ne bebeğin babası, ne de annesi (?) kendisine bakıcı sıfatından başka her türlü sıfatı yakıştırmışlardı.

Baba, sevgili...

Neredeyse sinirle iç geçirdi. Sadece bakıcılık yapmak isterken başına gelenlere anlam veremiyordu. Bu evdeki insanlar neden sürekli kendisini özel bir sıfata koymaya çalışıyorlardı, anlayamıyordu. Gerçekten.

Bunun tekrarlanmaması için oldukça ciddi bir konuşma yapması gerekecekti Harry'nin. Çünkü çalıştığı süre boyunca bu tür saçma şeylerle uğraşmak istemiyordu. Onun işi bu gibi ithamlarla savaşmak değil, bebeğe bakmaktı.

Gerçi, emindi ki konuşma sandığı gibi çatışmalı geçmeyecekti. Louis'den hoşlanmasa da, hatta hâlâ onun bir diktatör olduğunu düşünse de, bir şekilde Harry'nin söylediklerini dinliyordu.

Kollarının uyuştuğunu hissedebiliyordu, fakat kafasında kurduğu konuşmayı yapmak için henüz hazır değildi ve bebeği bıraktığı gibi partonunun yanında biteceğinden haberdardı. Ama daha fazla ayakta duramadığını hissettiği için, büyük salondaki karanlığa esir olmuş koltuklardan birisine oturdu.

Sonrasında da Louis'nin orada olmamasını fırsat bilerek, bebeği de henüz dönemeyecek kadar küçük olsa bile koltuğa yatırıp yastıklardan ona koruma yaptı. Büyük koltukta ona oldukça yakın şekilde ayak ucunda otururken, kollarını birleştirerek sırtını koltuğa yasladı gözleri huzurla uyuyan, adı bile konulmamış bebekteyken.

Saatin oldukça geç olduğunu biliyordu, tıpkı Louis'nin hâlâ çalışma odasında olup yatmadığını bildiği gibi. Şimdi kalkıp gitse, adım seslerini duyup da tepesinde biteceğini düşünecek kadar psikopat birisine dönüştürmüştü kafasında Louis'yi. Bu yüzden aşırı tetikte şekilde biraz olsun gözlerini dinlendirmek adına kapattığında, birkaç dakikada daldığı uykusunda saçma sapan rüyalar görmüştü.

Rüyasında Louis, orada yattığı için ve bebeği de yanından ayırmadığı için ona kızıyordu.

Bu yüzden Louis, o uyurken yanına gelip kendisini nazik bir şekilde uyandırdığında, onu başında görmesiyle birlikte irkildi. Kalp atışları yoğunlaşırken, neyin rüya neyin gerçek olduğunu ayırt etmeye çalışıyordu.

Gözleri odaksız şekilde izlerken uykuya daldığı bebeği aradığında, "Yatağına yatırdım," demişti Louis kısık bir sesle. "Hadi sen de kalk, çok geç oldu."

Ne yani? Bu kadar mıydı? Hiçbir şey konuşmayacaklar mıydı gerçekten? Gözlerini baygın şekilde rahatlamayla yumup yavaşça soluduğunda, onu kafasında bu kadar canavarlaştırdığı için kendisine kızmıştı. Gerçek bir salak olabilirdi sırf kafasında kurdukları yüzünden.

Louis yanlış anlayıp, "Çok mu yorgunsun?" diye sorunca yeşil gözler yeniden aralanmıştı. Karanlıkta pek seçilmese de, mavi gözlerin dikkatle kendisini süzdüğünün bilincindeydi. Birkaç saniye onun karanlık tarafından silikleştirilmiş yüzüne daldı, bu süre içerisinde Louis'nin bakışlarının daha da yoğunlaştığını hissedince tekrar irkilerek doğrulmuştu.

𝐅𝐚𝐭𝐡𝐞𝐫//𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin