11

592 83 60
                                    

Onu öpmüştü. Evet, bunu gerçekten yapmıştı. Peki onu öpmesinden sonra ne mi olmuştu? Tabii ki de bunun için an kollayan Bay Tomlinson da ona karşılık vermişti. En son kendi dudaklarını arsızca çekiştiren ince dudakları, havuzun duvarına yaslanan bedeninin üzerine gerilen bedeni hatırlıyordu Harry.

Sonrası zaten hayal meyaldi.

Telsizden yükselen ağlama sesi, daldığı rüyadan çıkması için yeterli bir uyarıydı Harry için. Islak vücuduna burada bulduğu havlulardan birisini srarak eve hızlıca girmiş, sonrasında ıslak ıslak bebeği kucağına alarak pış pışlamıştı. O kadar dalgındı ki, bunu ancak bebeğin de üstü ıslanınca fark etmişti.

Zaten çok geçmeden sakinleşen bebeği yatağına yatırıp kendi üzerini değiştirdikten sonra, bebeğin de üzerini değiştirerek onun karnını doyurdu, gazını aldı ve bir süre kucağında tutup bizzat yakından ilgilendi. Bunu yaparken bile dalgınlığını atamamıştı. Sanki her şey sislerin içine gömülmüş, kendisi de bir bulutun üzerinde ilerlercesine donuktu.

Onu resmen öpmüştü. Hem de epey ateşli şekilde.

Dudaklarını emen ince dudakların sahibinin yüzünü avuçları arasına almış, bacaklarını onun beline dolayarak kucağına çıkmıştı. Ne kadar sürmüştü bilmiyordu, ama kısa sürmediği kesindi.

Ah, öyle utanıyordu ki!

Şimdi nasıl yüzüne bakacaktı? Rose'a basılmalarının ardından aklından bir süre bahane üretmişti kendisini orta yaşlı kadına açıklamak adına. Güya bu açıklamada, aralarında sanıldığı gibi bir şey olmadığını ve bir daha böyle yanlış anlaşılmalara izin vermeyeceğini söyleyecekti. Bunu söyleyemediği gibi, üzerine daha da kötüsünü yapmıştı.

Aralarındaki çekime kurban gitmiş olması, bir nevi Louis'yi de içinden suçlayabileceği anlamına geliyordu. Fakat dışından asla...

Evet, içinden onu da suçluyordu Harry. Ne olurdu da Harry'yi kendisinden uzak tutmaya devam etseydi? Ya da onu öpmesine izin vermeseydi mesela? Tüm bu suçlayıcı sorularına karşılık adamın sadece öpücüğü daha da tutkulu bir hale getirmiş olması şaka gibiydi.

Ama tek suçlu Harry değildi burada. Evet, onun yüzüne yüzüne neden bunun böyle olduğuna dair konuşurken, üzerine bir de Louis'ye soracaktı aklından bütün geçenleri.

Gerçi şu an onunla hiçbir şekilde hazır değildi yüzleşmek için. Hatta ne vardı biliyor musunuz? Onunla hayatının sonuna kadar konuşmadan durabilirdi sırf utancından dolayı.

Bu kadar dramatik olduğuna inanamıyordu, ama Louis William Tomlinson tüm kimyasıyla oynadığından ötürü kendisini de suçlayamıyordu.

Aklını toparlayabilmek için önce dışını toparlamaya bayılırdı. Bu sebeple kendisini banyoya kapatarak cildine bilmem kaç aşamalı bakım yaptı, klordan arınmak adına duşa girdi, saçlarına da bakım yaptı ve kendisini en nihayetinde bebek odasına kapattı.

Kendisini masum ve minik bir canlının yanında güvende hissediyordu. Üstelik bu odanın mobilyalarından tut dizaynına kadar kendisi uğraştığı için favori odası burasıydı. Kendisini gri tekli koltuğa bırakarak telefonunu eline aldı, arından en yakın arkadaşı Liam'ı aradı.

Muhtemelen oyunda olan arkadaşı telefonu tam kapanmak üzereyken açtığındaysa, "Selam, Hazza," diye şakımıştı. Oynadığı oyunun son elinde iyi bir puan aldığı için sevinçliydi.

"Selam Liam, nasılsın?"

"Neden bu kadar resmî konuşuyorsun sen, tüylerim ürperdi."

"Of bilmiyorum, kafayı yedim sanırım."

𝐅𝐚𝐭𝐡𝐞𝐫//𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin