10

626 88 64
                                    

Keşke bu eve hiç gelmemiş olsaydı, keşke bu eve hiç gelememiş olsaydı, keşke bu eve hiç gelmemiş olsaydı...

Sabahtan beri bunu kaç kere tekrarlamıştı hiçbir fikri yoktu ama keşke bu eve hiç gelmemiş olsaydı. Sebebi mi? Patronuyla yakınlaşmış, uzaklaşmış, yakınlaşmış ve tekrar uzaklaşmıştı. Ve tüm bu olanlar için onu suçladıktan sonra, pek sevgili Louis William Tomlinson sonunda geri adım atmıştı.

Ne geri adım atmak ama...

Şu anda muhteşem, bronz gibi parlayan tenini çıplak bir şekilde güneşle ödüllendiriyordu kendisinin gözüne soka soka. Bunu bilerek yaptığına yemin bile edebilirdi Harry.

Tamam, işin aslı hiç de öyle değildi. Özellikle Harry'nin gözüne soktuğu falan yoktu ama Harry bir türlü gözlerini onun üzerinden ayıramıyordu. Bunu yaparken yeni düzenlenmiş bebek odasındaydı. Burada olmasının en büyük sebebiyse, neden buraya geldiğini unutmamaktı fakat gelin görün ki camın önünden ayrılmak bilmiyordu.

Bebeğin karnını doyurmuş, gazını almış, pislettiği altını değiştirmiş ve onu uyutmuştu. Yani şu an yapacak hiçbir işi yoktu. Patronunu dikizlemekten başka.

O muhteşem vücuduyla havuzun yanındaki şezlonguna uzanmış, elindeki tabletten bir şeylere bakıyordu. Tam arkasını dönük olması sebebiyle onu bu kadar rahat dikizlerken odanın kapısı tıklatıldı. Harry olduğu yerde sıçrayarak arkasını döndü ve kendisine gülümseyerek bakan Rose'la karşılaştı.

"Bebek uyuduysa boşuna bekleme burada, ikimize de kahve yaptım."

Tabii ona çok sevgili patronumu dikizliyorum aslında diyemediğinden, beli tutulmuş gibi yapıp, "Ah, teşekkür ederim," dedi Harry. "Neden zahmet ettiniz..."

"Hadi aşağı inelim," dedi Rose sadece. Harry peşine takılıp aşağı indiklerindeyse ikisinin de durağı mutfak olmuştu. Birlikte mutfaktaki ada tezgahın etrafına yan yana oturduklarında, "Ee," dedi Rose daima sevecen bakan gözlerini kendisine dikerek. "Alışabildin mi buraya?"

Harry tezgahtaki siyah kupalardan birini kendisine doğru çekerken, "Pek değil aslında," diye mırıldanmıştı.

"Niçin?" Durdu. "Yoksa Louis yüzünden mi?"

"Evet- yani hayır, sadece yatılı kalmaya alışkın değilim."

Rose onun bu şaşkın haline gülümserken Harry kaçarcasına bardağına sarıldı. Az önce çalılşan olarak az kalsın patronudan yakınacaktı.

Patron, patron, patron...

İçinden bu kadar tekrarlamasının sebebi elbette ki o parıldayan bronz teni unutmak içindi. Daha doğrusu Louis'nin patronu olduğunu unutmamak için. O tene rağmen, evet.

"Merak etme Louis çalışanlarını hi zorlamaz, alışacağına eminim."

Ya, hiç de zorlamaz, kesinlikle...

Evde ondan köşe bucak kaçmasının sebebi de kendisiydi zaten. İçinden sitemle konuşurken mutfağa üzerinden şıpır şıpır su damlayan Louis girdiğinde Harry şokla ıslak vücuduyla tanrı gibi duran adama baktı.

Bu şaşkınlığı onun ıpıslak şekilde eve girmesinden miydi, yoksa yine ıslak şekildeyken muhteşem görünmesinden miydi emin olamadı.

"Rose, bana da bir kahve yapar mısın?"

"Tabii, Bay Tomlinson. Nereye getireyim?"

"Dışarı lütfen."

Mavi gözler Harry'ye döndü, ardından sanki Harry orada değilmiş gibi arkasını döndü ve mutfaktan çıktı. Harry gözlerini pörtleterek arkasından bakarken, Rose çoktan yerinden kalkıp kahveyi hazırlamaya başlamıştı.

𝐅𝐚𝐭𝐡𝐞𝐫//𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin