'Tak'
Etrafta koşuşturan çocuklar birbirlerini kovalayıp koluna dokunduktan sonra geri kaçıyor ve aynı şeyi defalarca tekrarlayarak birbirlerini ebeliyordu.
Büyük terasta oturan hanımlar esen rüzgarın okşayışında ellerindeki zarif fincandan binbir çeşit çiçekten yapılma çaylarını yudumlarken hepsi bir halka şeklinde oturmuştu.
Ortalarında oturan karnı şişik kadının yüzü pembecik pembecikti, gözleri şefkatle oynayan çocukların üzerindeydi, bir eliyle fincanını tutarken boştaki eliyle karnını okşuyordu.
Ah bir an önce, bir an önce kendi yavrusunu da bu avluda koşarken görmek istiyordu.
'Tak'
Etrafını sarmış bir şekilde oturan ve her biri birbirinden güzel olan hanımlar büyük bir incelikle hamile kraliçeyi övüp doğacak olan bebek için dileklerde bulunurken avludaki çocuk cıvıltıları sarayı şenlenlendiriyordu.
Çocuklar birbirlerini iterek oynadıkları bu ebecilik oyununda henüz hiç ebelenmemiş olan kısa cılız ve neredeyse kele yakın saçlı çocuğu sonunda ebelemişti.
Kız veya erkek olsun ikisinin de beyaz pileli elbise giydiği bu çocuk grubunda kahverengi keten pantolonu ve ince krem atleti ile köylü ahalisinden olduğu belli olan bu çocuk itilmenin etkisiyle dizleri üstüne düştü.
'Tak'
Dudaklarından dökülen ufak bir ah ile güler yüzlü hamile kraliçenin elindeki fincan aniden çatladı.
Dışarıda birden şiddetle esen rüzgar yüzünden terasta oturan hanımlar şok içerisinde başlarını gökyüzüne çevirdiler, daha demin tüm sıcaklığıyla parıldıyordu gökyüzü.
Kraliçenin gülümsemesi yavaş bir farkındalıkla solarken gözlerini fincanından çekip oturduğu yerden ayağa kalktı, iki eliyle karnını sıkı sıkıya tutarken trabzanlara yaklaşıp terastan avluya doğru baktı.
'Tak'
Küçük çocukların hepsi duraksayıp birbirlerine baktıklarında ufak bir çığlık ile etrafa koşturmaya başladılar, bunu eğlenceli bir oyun haline getirmişlerdi.
En azından tanrı öyle olsun istemişti.
Saniyesini bile kaçırmadan dev saatin çanları vurmaya başladı ve işte bu gürültü çocukların ortadan derhal kaybolup daha güvenli bir alana geçmesini sağlamıştı.
Bunu oyun sanıyorlardı, saklanan her çocuğa gece iki parça çikolata ve sıcak süt verilecekti.
Hâlâ dizleri üzerinde yere kapaklanmış halde duran küçük çocuk ise birden tüm arkadaşlarının gitmesiyle korkmuştu, kimse onu kaldrmaya yeltenmemişti.
Ve ona önceden söylenmişti, burdan kötü biri geçecekti önünde kimi görürse onu öldürüp kanını içecekti...elbette bilemezdi küçücük çocuk bunların doğru olup olmadığını.
Onu saraya getirirlerken yolda duyduğu şeylerden biriydi bu.
Zenci adam ürpermiş halde büyük saatin sesini taklit ederken küçük çocuk bunu aklına kazımıştı, saati ve çıkardığı sesi.
Endişe ile ellerini yere bastırdı ve ayağa kalkmayı denedi, büyük saatin çanları daha korkunç ötmeye başlamış gibiydi hatta sanki küçük çocuğun kulaklarındaydı o çanlar, hayır o gürültü çocuğun kalbinden geliyordu.
Kendini yukarı itip kalkmaya yeltendiği sırada ayak bileğindeki yoğun sıcaklık ve ağrı hissi ile yeniden dizleri üstüne düştü.
Bileğini burkmuştu veyahut kırmıştı ve şu an onu umursamıyordu, kötü biri gelecek ve kanını isteyecekti sonra bedenini alıp yakacak külleriyle tütsü yapacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A H M A N E T
Fiksi SejarahAsırlar boyu dilden dile dolanan bu rivayet destanlaşmış ve nesilden nesile aktarılmış. Herkes ahmanetin bir yaratık olduğunu kabullenmiş ve ahmanete lanetler okumuştu. Ahmanetin kaybolan mezarı ile halk, tanrıların ahmaneti batıya ölüler diyarına b...