by the sea | thirteen

127 20 24
                                    

BEŞ YIL SONRA.

LONDRA.

Londra'da kaldığım odanın penceresi, Soho'nun barlarına ev sahipliği yapan bir caddeye bakıyordu. Geceleri ışıklı sokak odamı aydınlatıyor, uyku sorunu yaşamama neden oluyordu.

Ama şikayetçi değildim.

Şehirde yalnızdım. Edebiyat öğrencisi olmak beni yeterince meşgul ediyor ve yalnızlığı dert etmemi bir nebze olsun engelliyordu. Sokaklar canlı, gökyüzü değişken ve Londra'daki erkekler çok ilgiliydi.

Kaldığım evin sahibi yaşlı bir çift ve bana göre yine yaşlı olan kızlarıydı. Akşam yemeklerinde onlara katılmam için rica ediyor, büyük şehirdeki yalnızlığımı alıyorlardı. Teyzem işi gereği çok seyahat ediyordu ama artık beni yılda beşten fazla kez ziyaret ediyor ve bireysel hayatıma gereğinden fazla destek oluyordu.

Okulda pek yakın arkadaşım yoktu, genelde anlama zorluğu yaşadığım bir tavra sahiplerdi ve uyum sağlamak istemiyordum. Adada kalan Erin ile her hafta mutlaka görüntülü görüşüyor ve hasret gideriyorduk. Bir ara o da yanıma gelecek ve şehirde bir iş bulacaktı. Gelmesi ve yanında adanın havasını getirmesi için sabırsız hissediyordum. Dalgaları ile boğuştuğum hiddetli ada denizini görmeyeli bir yıl olmuştu.

Onu özlüyordum.

Liseyi bitirdikten sonra adadan kurtulmak için iki yıl sabretmek zorunda kalmıştım. Ailem büyük şehirde olmamı istememiş, on altı yaşındaki Aurora'nın tahmin ettiği gibi maddi bir destek sağlamamışlar ve onay vermemişlerdi. Bu fikri aklıma teyzemin yerleştirdiğini, beni de kendisine benzeteceğini söyleyip duran annemle yıllarca kavga etmiş ve galip gelmiştim. Ama sonucunda artık eski Aurora değildim, ailem ile arama kalın bir duvar örülmüştü.

Adada çeşitli işlerde çalıştım ve büyüdüğümü gerçekten hissettim. Katherine'in ayarladığı garsonluk işinden bir hayli para biriktirecek fırsatlar yakaladım. Artık eve uğramıyordum. Erin ile adanın merkezindeki bir dairede kalmayı seçmiştim ve Londra'daki yalnız yaşantıma da bu şekilde hazırlık yaptım. Gitmek istediğim üniversite için çok paraya ihtiyacım vardı. Burs kazanmıştım ama şehir hayatı için kendim bir şeyler yapmak zorundaydım. Adadaki son yılımda uyumak dışında eve hiç uğramadığımı hatırlıyorum. Kumsal ise artık bir düş alanı değil, özlem dolu bir kıyıydı benim için.

Bu süre zarfında Matt adaya bir daha hiç gelmemiş ve ondan hiç haber alamamıştım. Onu göremediğim her sene daha çok bağlanmıştım, bir kitap karakterini sever gibi. Melanie geçen sene evlenmişti. Onunla markette karşılaştığımda "Gerçek bir şeye ihtiyacım var, Matt gerçek değildi." demişti, onun için. Ben büyüdükçe, o zaman gözüme yetişkin gibi gelen diğer gençler küçülmüştü sanki. Her biri bir yana savrulmuştu. Ada artık eskisi gibi değildi, kumsaldaki ateş başında edilen sohbetlere hasret kalmıştı. Matt'in uydurma hikayeleri ise hâlâ yaşıyordu, arada bir kıyıya vuruyor ve ben de onları tekrar dinleyerek dalgaları izliyordum.

Ve eğer on altı yaşındaki Aurora hâlâ merak ediyorsa söyleyeyim, ona hâlâ aşıksın. Eskisi kadar çok ama eskiden olmayacağı kadar uzak.

Ama büyüdüm. Artık eskisi gibi yük olan kalbimi taşımaktan usanıyorum. Duygusal acıların nasıl gerçek kesiklerden daha çok acıttığını hâlâ anlamıyorum ama öylelerdi. Jack Jr. tarafından tacize uğradığımda bunu yaşadım. Dudağımın kenarından ince bir şekilde sızan kan ile kurtulmuş olabilirdim ama artık çocukluk korkusu bana kapılarını sonuna kadar kapatmıştı. Matt'in adadaki tek yakın arkadaşı, onun hakkında haber alma umudunu bağladığım tek kişi artık midemi bulandırıyordu sadece.

Kimsenin eskisi gibi kalmadığını, zamanın herkesi alıp götürdüğünü ve başka birine çevirdiğini öğrenmiştim.

Acaba o da değişmiş miydi?

Bu soruyu beş yıldır soruyordum. Hâlâ ellerimde hissettiğim bir sıcaklık vardı ve ona ait olduğunu biliyordum.

Yok olmuyordu çünkü.

Sokaktan gelen korna seslerini engellemek için penceremi kapattım ama önünden ayrılmadım. Akşam güneşi batarken, barların önündeki insan sayısı artıyordu. Bu akşam çıkmayı düşünmüyordum. Çünkü okumam gereken bir kitap vardı.

Işığı yakmak için panjuru kapattım ve aynanın önüne gittim. Saçlarım artık omuzlarımla aynı hizadaydı. Onları Londra'ya taşınır taşınmaz kestirmiş ve değişiklik yapmıştım. Rüzgarda uçuşan yeni saçlarımı seviyordum. Işığı açınca görüntüm belirdi ve artık çok daha rahat gülümseyen solgun yüzüm ortaya çıktı. Ama yüzümü incelerken dikkatim çabuk dağıldı. Yatağımın üzerinde duran kitap gözüme çarpmıştı. O anda dudaklarım gülümsemek için gerildi.

Kitabı geçen ay, okulumun üç sokak altındaki bir kitap evinden, yayınlanır yayınlanmaz satın almıştım. Bir deniz kızı hikayesiydi.

Deniz kızı, bir canavarın sırtında yüzen ve gri bulutlar ile lanetlenmiş adadaki mutsuz insanları koruyordu. Deniz kızının adı Aurora idi. Kitabın yazarı ise beş yıl önce, bir gece vakti benden izin isteyen genç adamdı.

Matthew Smith.

"Seni kaybettikten sonra büyümek için çok zamanım oldu. Can sıkıcı ve kalp kırıcı bir serüvendi ama nihayet buradayız. Artık bana ufaklık diyemezsin."

🌊

🌊

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
your stories by the sea ➳ matt smith Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin