by the sea | eight

124 19 21
                                    

Böğürtlenli pasta dilimine çatalımı daldırdığım sırada, yemek masasındaki yorucu sessizliği göz ardı etmeye çalışıyordum.

Başarılı olabildiğim ise söylenemezdi.

Teyzem, akşam yemeği için bize katılmıştı. Son beş yıldır olmayan bir durumdu bu. Ancak bu sene bariz bir değişiklik hissediyordum. Sanırım kaçmaktan sıkılmıştı. Yuvarlak yemek masamızda, benim ve büyükannemin arasında oturuyordu. Onunla geçen gün yaptığımız sohbeti düşünerek, tüm akşam boyunca aile üyelerimi izlemiştim. Annem bir hayli gergindi. Babam ise masada benim dışımda kimse ile tek kelime konuşmamış, karşısında oturan teyzeme ise dönüp hiç bakmamıştı.

Sorunun onunla ilgili olduğu belliydi.

Artık anlıyordum.

"Erin, yarın için adanın diğer tarafına gitme planı yaptı." diyerek sessizliği bozdum. "Sinema biletleri almış. Beni de davet etti, yani bir nevi yaş günü kutlaması planlamış. Gidebilir miyim?"

"Yarın fırtına uyarısı yapıldı, Aurora." dedi, annem.

"Otobüsle gideceğiz."

"Israr etme..."

Eva teyzem konuştu. "Hava kötüleşirse benim yanımda kalır."

Annemin ona kızgın bakışları ile baktığını görünce yutkundum. Çatalı elimden bırakıp çenemdeki belli belirsiz bir noktayı kaşıdım ve bu gerginliğin boğucu hissinden kurtulmak için bir can simidi aradım.

"Senin yanında kalmayacak." diyen annem, saatler sonra kafasını kaldırıp teyzeme bakmıştı. "Hem sen daha ne kadar adada kalacaksın?"

"Önümüzdeki haftanın ortasına kadar planımı uzattım." dedi, Eva teyzem.

"Ne için?"

"Adayı özledim."

"Yalan söyleme, Eva!" diye aniden bağırmıştı. Ben irkildiğim sırada, büyükannem sesini alçaltması gerektiğini hatırlatıyordu ama annem öfkeye kapılmış bir ifadeyle teyzeme bakmakla meşguldü.

"Burası benim de evim." dedi, teyzem. Sakindi. Her zaman olduğu gibi.

"Artık değil!" Annem tekrar bağırınca, babam onu buradan uzaklaştırmak için hamle yaptı ancak annem bu kez de ona bağırdı. "Sakın bana dokunma, sakın!"

Babam gerginlikten dolayı nefesini üflerken, annemden susmasını istiyordu. Ama isteği kulak ardı edilmişti.

"Kızımı da kendine benzetmene izin vermiyorum."

Teyzem gerginlikle gülümsedi. "Benim neyim varmış?"

"Aurora'nın öğrenip senden nefret etmesini ister misin?"

"Ne?" diye mırıldandım, gözlerim ikisi arasında gelip giderken. "Ne olduğunu birisi söyleyecek mi?"

Öfkeleri daha çok köpürür ve bir dalga gibi üzerime akar diye bekledim. Ama ikisi de sustu. Tekrar sordum, cevap vermek yerine annem masadan kalkıp gitti. Babam da peşinden gidince teyzeme yeniden sordum. Ama bana hiç bakmadı. Büyükannem ise hâlâ karşısında bir çocuk varmış gibi pastamı yememi söyledi. Fakat bu beni sadece kızdırmıştı. Masanın bacağına tekme atarak gürültü çıkarttım ve yerimden hızlıca kalkıp evden çıktım.

Üzerime ne bir ceket almıştım, ne de gittiğim yeri bilmiyordum. Ancak ayaklarım ezberlediği yolu tercih etmişti. Kumsala doğru koşuyordum. Geceleri daha da soğuyan hava, kazağımın altındaki tenime sinsice ulaşıyor ve tüylerimi diken diken ediyordu. Ama düşünemiyordum. Uzaklaşmak, denizde kaybolmak istiyordum. Sokaktan aşağıya doğru koşarken, Matt'in yürüdüğünü görmüştüm. O da bana bakmıştı. Fakat bu durmamı sağlamadı. Beni bu halde görmesini istemiyordum. Bu yüzden durmam için bana seslenmesine rağmen koşmaya devam ettim.

your stories by the sea ➳ matt smith Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin