by the sea | twenty five

115 15 22
                                    

Terk edilmiş gibi hissediyordu.

Yanlıştı.

Terk etmemişti adam. Sevmediği birini nasıl terk ederdi ki insan? Yazar zaten geldiği yere dönüyordu, kıyı yengecini ait olduğu yerde bırakarak. Ondan haberi yoktu. Olsaydı da fark eder miydi? Kıyı yengeçleri sinir bozucu olurdu. Kız da öyleydi. Tüm hafta boyunca yazarın ilham perilerini katleden kıskaçları ile adamın dar yakasında gezinip durmuştu. Bir ilham perisi vardı yazarın. Tıpkı Peter Pan'ın Wendy'si gibi. Güzel ve sevilesi. Ama kıyı yengeci gibi kıskaçları olan kız tıpkı Tinkerbell gibi Wendy'i kıskanıp sinek gibi vızıldamakla geçirmişti tüm günlerini. Kendi kendine yapmıştı her ne yaptıysa.

Yerinde olamayacağı ilham perisinden nefret etti, çocuk gibi hayali dilini çıkarttı ve ona tükürür gibi uzattı.

O güzel kadın olamayacaktı.

Olmak isterdi.

Yazarın mürekkebinden dökülmeyi en çok o istedi. Güzel kokulu kağıda onun elinden çıkmış kelimelerle işlemeyi, hayalinde yaşamayı, kalbinde atmayı, yıllar sonra bile açıp okumasını ve her kelimede onun yüzünü hatırlamasını istedi kıyı yengeci.

Kız bir kıyı yengeciydi.

Sert kabuğunun altında ağlardı.

Yazar kumsalda gezerdi ve kıyı yengeci onun ayaklarının dibinde.

Kimse sevmezdi kıskaçları olan bir deniz böceğini. Kız, böcekti. Kimse onu sevmeyecekti. On altı yaşında lanetli, belki on yedisinde bir cadı, on sekizinde ise kayıptı gelecekte.

Kimse onu sormayacaktı.

Çünkü kimse kıyı yengeçlerinin ağladığını bilmezdi.

Limanda, yağmurun altında ne kadar süre oturduğunu hatırlamıyordu bile. Gözyaşları yağmur suyuyla karışmıştı. O gittiği için hiçbir şey hissetmiyordu. Kalbinde oluşmuş derin yara acıdan çok kaşıntı gibiydi. Göğüs kafesinin içinde, genç kızı sürekli rahatsız eden ve uykularını kaçıran sinir bozucu bir rahatsızlık kalmıştı. Yazar gittiğinde, dinleyicisi olan kıyı yengeci sağır oldu. Kulakları denizi duymazdı artık. Dalgalar ona bağırır, seslerini duyurmaya çalışırlardı ama dinleyici kabul etmezdi. Sadece onu isterdi, yengeç avcısını. Kabuğunun altını o görsün, bilsin, sevsin isterdi. Ama asla avlamayacaktı, bir daha görmeyecekti.

Deniz yazarı alıp götürmüştü.

Dinleyici geride kalmanın korkunç ağırlığı altında boğulacaktı.

Yengeç avcısını dalgalar almıştı.

Kıyı yengeci kumsalda gezecekti.

Aşık olmaktan nefret etmişti. Hayale kapılıp yazarın en sevdiği karakteri olacağına inanmıştı. Saçmalıktı! Kim on altı yaşındaki bir kızı ciddiye alırdı ki? Güzel Wendy varken kim ufak ve sinek gibi can sıkıcı olan Tinkerbell'i isterdi ki? O bir peri bile değildi. Cadıydı. Adanın lanetlenmiş cadısı. Kalbi sevgiyle dolabilirdi ama kimse onu kalbine almazdı. Kimse almadı.

your stories by the sea ➳ matt smith Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin