❝Sana yalnız hissetmeyi anlatayım benim gözümden.
Okyanus daima dalgalı olur. Dalgalar yüzgeçleri olmayan canlılar için kötü demektir. Kulaç atmak bazen yetersiz kalır, nefesini fazla tutamazsın ve nihayetinde uçsuz bucaksız okyanusta ölen binlerce ruhun arasına karışırsın.
Artık okyanus sana ait değildir, sen yenilmez okyanusa karışmak zorunda kalmışsındır. İçindeki çer çöplerden biri oluverirsin. Sıradanlaşır, kulaç atmaya şans bulan diğerlerinin yarattığı akıntıda sağa sola sürüklenirsin. Tutunacak hiçbir şeyin yoksa eğer savrulursun.
Okyanus, hayat demektir.
Hayatın dalgaları, tek başına kulaç atmaya çalışan her insana çarpar ve zayıf olanları öldürür.
Lakin yalnızlık elini tutabileceğin bir insan değildir her zaman. Bir duygu, ait hissettiğin bir çatı ya da nefes alma imkanı bulduğun bir toprak parçası... Bunlardan birine sahip olan, kolayca savrulmaz akıntıda. İkisini elde etmiş kişi, gerçekten şanslıdır. Tüm bu cansız umutların yanında, bir insan da varsa eğer yanı başında, o zaman tanrı dedikleri her kim ise seni seviyor olmalı ki dünyanın şanslı yarısına seni sahip etmiş demektir.
Bunu fark ettiğim yaşları hatırlıyorum.
Kumsalda oturup okyanusu izlerken, iskelede tek başına duran ve siması tanıdık gelen ama hiç tanışamadığım bir adam görmüştüm. Yaşlı sayılırdı. Başında bir balıkçı beresi vardı ve elindeki yarısı içilmiş bira şişesini suya fırlatıp atmıştı. Yalnız görünüyordu. O esnada ben de yalnızdım. Annemle kavga edip evden kaçmış, kumsalda tek başına ağlayan on yaşındaki bir çocuktum sadece. Fakat o yaşlı adamı izlerken kendi aidiyetsizlik hissimi unutmuştum. Çünkü ben, henüz yolun çok başındaydım. Ama yolun sonunda nasıl görüneceğimi de keşfediyordum.
Çocuk aklıyla bunu fark ettiği için küçük Aurora'ya minnet duyacağım, daima.
Dakikalar boyunca, yanağımdaki göz yaşlarını rüzgar nazikçe kuruturken, o yaşlı beyefendinin ne derdi olduğunu merak ediyordum. Yabancılarla asla konuşmama kuralıma sıkı sıkıya bağlı kalmamam gereken bir andı belki de. Hâlâ düşündükçe tereddüt duyuyor, acaba ona nasıl olduğunu sorsa mıydım diyerek vicdan azabı çekiyorum. Ne yazık ki küçük halimle bazı şeyleri akıl edememiştim. Aslında oradan kalkıp gitmem benim için daha iyi olabilirdi. Eğer gitseydim, o yaşlı adamın iskeleden denize atladığına ve tekrar çıkmadığına şahitlik etmezdim.
Ya da yanına gidip cebimde sakladığım peynirli krakerden ikram ederek bir sohbet başlatsaydım, belki de hâlâ hayatta olurdu.
Evet, yaşlı adam o gün intihar etmişti. Derdi neydi asla öğrenemediğim bir adamdı ve ben ilk kez gerçekten hiçbir yere ait değilmiş gibi gözüken birine şahitlik etmiştim. Adamın ölü bedeni günler sonra adanın diğer tarafındaki kıyıya vurana kadar kimse onu aramamıştı ve ben de, hatırlamıyorum ama sanırım korku duyuyordum, eve döndüğüm gün hiçbir şey anlatamamıştım aileme. Onun hakkında, gazetede fotoğrafı çıktıkça bir şeyler duymuştum. Tahmin ettiğim gibi yalnız ve suskun biriydi. Adadaki kilisede yapılan cenazesine bile ailesinden gelen kimse yoktu. Çünkü gerçekten bir ailesi yoktu. Ama kasabadan bazı insanlar, buna büyükannem de dahildi, tanımadıkları bu adamı son yolculuğuna yalnız göndermek istememişlerdi. Ben de o gün kilisedeydim. Büyükannemin yanında oturup denize atladığını gördüğüm adam için dua etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your stories by the sea ➳ matt smith
Historia CortaEn yakın arkadaşım onun için 'tuhaf biri' ifadesini kullanmıştı. Ama benim için deniz gibiydi. Ona tutunmam imkânsız, yarattığı dalgalarda boğulmam ise kaçınılmazdı. ❝Ben bir deniz kızıyım, o gece sana gülümseyen ve dalgalarda yalnız dolaşan.❞ matt...