Giriş

22 6 3
                                    

Tam 20 yıldır kendimle verdiğim savaş hiçbir zaman sonuçlanmadı hep ruhum kanlar içinde kaldı ama asla kanaması biraz olsun durulmadı, aslında çok hüzünlü bir hayatım yoktu ama herkesin derdi kendine kadardır ya bizimkisi de o hesap işte.

Ailemle ayrı yaşıyorum ama siz ayrı dediğime de bakmayın babam ve üvey annem üvey kardeşimle beraber alt katta kalıyorlardı, ben annemin bana son hediyesi olan erkek kardeşimle beraber kalıyorum. Annem bizi cansız bedeniyle başbaşa bıraktığında çok küçüktüm, içinde ne alevler çıkmış ne yangınlar çıkmış ama volkan olup akamamış annem lavlarından korumuş bizi senelerce.

Annem öldüğünde 2 yaşındaymışım 2 yaşındaki velet ne anlar ruhun bedeni terk ettiğinde ölüm olduğunu, bir son olduğunu... Annem Enis'i doğurduktan 14 gün sonra kendini asmış, kendi varlığını tanrının bir lütfu olduğunu zanneden üvey 'annem'le aldattığı için babam benim meleklerin bile kıskanacağı kalbi temiz annem canına kıymıştı o Zebani için. Ah... İşte öldükten birkaç ay sonra yangından mal kaçırır gibi o kadınla evlenmiş bizim Zebani aradan bir sene geçtikten sonra da kızı doğmuştu. Bizi anneannem büyütmüştü ondan dinlediğimiz kadarıyla annem Enise hamileyken öğrenmişti aldatıldığını sırf Eniste onunla birlikte yanmasın şeytanın güle oynaya yaktığı cehennem ateşinde diye doğmasına kadar beklemişti.

Ölüm bir çare mi ihanete bilmiyorum fakat bazen ihanetin bir ölümden öte bir son olduğuna inanıyorum, ona kızgın değilim ama bu şekilde de olmamalıydı. Adım Mavi Eva, annem bana Mavi dermiş. Adımı aslında annem ve Zebani ortak koymuşlar ama annem Mavi olmasını daha çok istemiş bizim Zebani de illa piçlik yapacak ya yanına Eva'yı da eklemiş. Enis ve yakın arkadaşlarım kardeşim gibi olan kişiler dışında kimse bana Mavi demez, istemedikleriden değil ben kullanmıyorum. Küçük ayrıntılara çokça önem veren biriyim, ahh... Bir de anneannem derdi bana Mavi fakat anneannem Enis büyüdükçe annemin kahrından hastalandı daha sonrasında da ruhunu annemin yanına, cennete gezintiye çıkarttı. Enis büyüdükçe diyorum çünkü Enis annemin kopyası gibiymiş anneannem öyle söylerdi, Zebani nefret eder gibi Enis'e bakar iğneleyici sözleriyle anlatırdı. Dalgalı ve uzun kumral saçları, beyaz teni, hareleri yeşile kayan ela gözleri, sivri çenesi ve keskin yüz hatları, dolgun ve kiraz kırmızı dudakları bir kadını kıskandıracak kadın güzelliğiyle oldukça yakışıklı annemin kopyası olduğunu söylerdi. Zebaniden yanlızca boy uzunluğunu almıştı Enis, bense hem boyunu hemde yüzüne dair her şeyi almıştım maalesef ki. Dümdüz kömür karasına taş çıkartacak siyah kısa saçlarım, keskin yüz hatlarım, bembeyaz hayaletlerin varlığını inandıracak süt beyaz tenim, ela hareli yeşil gözlerim, çok dolgun olmasa da dolgun pembemsi dudaklarım ve en mükemmel özelliğim uzun bacaklarım.

Dış güzelliğimizin yanı sıra iç güzelliğimiz de baskındı aslında, Zebani içimizdeki en ücra köşelerde ki güzelliği son kırıntılarını yok edene kadar. Tanrının tek lütfu olduğunu sanan cici kuş annenin kızı daha önemliydi onun için, anneannem öldükten sonra aile binasına dönmek zorunda kalmıştık aslında başımızın çaresine bakmayı istemiştik ama anneannemin evinde çalışan Sultan anne "Efil babanızın parasını mendabur anasıyla yerken siz hamal gibi çalışacak mısınız?" Dediğinden beridir Enis okulunu bitirmeye çalışıyor ve Zebaninin parasını sonuna kadar yiyor bense mezun olduğumdan beri Enis'inde okuduğu benimde eski okulum olan binada gönüllü olarak revirde çalışıyordum aynı zamanda Zebaninin parasını yiyordum. Okulumuz sağlık meslek kurulumlu olduğundan birçok arkadaşım uygulama görevleri ve uygulama işlemlerini anlatan gönüllü yardımcı öğretmenlerdi. Bizimkisi staj hesabı zaman geçirme yeriydi, arkadaşlarım en az bizim kadar varlık sahibi olduklarından para kazanma ve geçim dertleri yoktu. Bizim kadar dediysemde babama güvendiğimizden değil annem anneannemle dedemin tek çocuğu haliyle bizde tek torunlarıydık, dedem varlıklı bir adammış zaten bizim Zebani de annemle bu yüzden evlenmiş. Dedem iş görüşmesi için şehirdışına çıktığı dönemde zincirleme kaza sebebiyle hayatını kaybetmiş, mal varlığı anneanneme anneannemden ise bize geçmişti. Enis o zamanlar reşit olmadığından hepsini kendi üzerime almıştım fakat Enis reşit olduktan sonra ortak şekilde bölüşmüştük. Henüz dedemin şirketini işletmeye bizzat gitmemiştik ama dedemin oğlu gibi gördüğü aile dostu diye bilinen Çağdaş abi işleri yürütüyor ara sıra bize şirket hakkında bilgiler getiriyordu. Aile adına yapılan işlerde  imzalanacak dosyaları Enis ile ortak imzalamamız için getiriyor bizlere açıklayıp geri götürüyordu, önemli olmayan dosyaları da dedem tarafından verilen imza yetkisiyle kendisi imzalıyordu.

Zebani gençliğinden beri iş hayatında çok sıkı çalışmış şimdiyse azminin meyvelerini yiyordu, kendisi marka sahipliği yaptığı kadın erkek giyim mağazalarının sahibiydi. Yeef Ulusoy Giyim, Fatih Ulusoy mağaza ve marka ismine cici kuş anne Yeliz ve biricik yavru kuşu Efil'in adının birleşimini vermişti. Yeef Ulusoy!

Enis'in Efille anlaşabilme oranının hep yüksek olduğunu düşünürdüm çünkü aralarında yalnızca 1 yaş oynuyordu hatta bazen Efil'i benden daha çok benimseyip beni yapayanlız bırakacağını düşünür triplere girerdim, aksine Efilden ve cici kuş anneden nefret ediyordu. Bazen Enis mi büyük ben mi büyüğüm inanın hiç bilmiyorum çok olgun davranışları olsada tam bir şapşikti, komik ve eğlence dolu bir çocuk olmasını daha çok seviyordum aslında. Ben onun aksine buzulların en kuytu köşelerine yansıyan gökyüzünün mavisinden doğmuş bi' kız çocuğuydum. Bakışlarım da bile yansıyan soğukluk karşımdaki insanın iliklerine kadar üşüttüğüne inanırdım. Efil bizim baya bir aksimize aynı cici kuş annesi gibi süslü ve kokoştu! Altın sarısı saçlarının telleri güneşin altında neredeyse yok olurdu, masmavi gözleri bir insana baktığında okyanusun içinde boğuluyormuş edası veriyordu. Gottik boyu aynı cici kuş annesi gibi kısaydı ama incecik beli mankenleri kıskandırırdı. Sözüm meclisten dışarı benim belim daha incecik! Biraz yapışkan bir karaktere sahipti hiç bizimle alakası yoktu anlayacağınız ama buna şaşırmamak lazım Zebani Fatih'ten ve Cici kuş Yeliz'den yalnızca Kokoş Efil sürümü çıkıyordu.

En alt katta babaannemiz ve dedemiz oturuyor üst katlarında amcam ve halam karşılıklı dairelerde oturuyordu, onların bir üst katlarında Zebani ve Cici kuş ve onların üst katı yani çatı katında da Enis ile ben kalıyorduk. Bunu bina gibi anlatmış olabilirim ama içerden ve dışardan pek bina gibi durmuyordu her kata ait balkonlu havuz vardı babaannemin balkonu yoktu fakat az önce bahsettiğim düzende bahçesi vardı, teras diye adlandırılan en büyük balkon ve iki oda bir salon olan bu daire bize aitti. Anlayacağınız binanın (!) En güzel yeri bizdeydi.

Kendi çapımızda yaşadığımız bu hayat çok sakin değildi günde en az bir kez babamla kavga eder daha sonra Enis beni içeri sokmaya çalışırken kendisi de amcamla kavga ederdi, huzur dolu gibi gözüken hayatımız aslında içler acısıydı. Babamızın tarafı bizi annemden kalan bir çöp olarak görüyorlardı e haliyle bizimde her gün damarımıza basıyorlar sesimizi yükselttiğimizde de "Fatih! O kadının bahçesine diktiğin tohumlara bak! Sularını biz verdik biz açmalarını sağladık şimdi ettikleri laflara bak! Yazıklar olsun sizlere verdiğimiz emeklere! Cehennemde yanan ananızın aynasısınız siz! Ateşin veletleri!"

Hangi emek?

Her gün kurulan bu cümledeki hangi emek sorusunun henüz yanıtını bulamasakta geçinip gitmeye çalışıyoruz annemin arkasında bırakıp gitti kor cemalin küllerinde.

Küllerin tekrar korlaşıp olduğu cenneti yangına verdiği an bizim ateşimiz sıçrayacak annemin sönüp kaldığı damarlarında. İşte o zaman tekrar kıvılcım olup annem adına yakacağız bizi kor zanneden herkesi, işte o zaman olacağız ateşin veletleri.

Vecd - Raz-ı DilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin