Bölüm 4

93 20 0
                                    

Dün gece sürekli bugünü düşünmüş ve kafamda olabilecek karşılaşma olasılıklarını hesaplayıp durmuştum. Gözümü alan güneşle uyandığımda planlarımın boşa çıktığını anladım. Alilere kısaca okula geç kalacağımı yazıp hızlıca evden çıktım.

Otobüs şoförü sanki benim geç kaldığımı bilerek yavaşça yolda giderken oturduğum yerden kendimi yiyordum. İlk ders edebiyattı ve Hasan hoca zil çaldığı an sıramızda oturmuş olmamızı istiyordu. Şerefsiz herif sanki robotuz...

Okulun bahçesine girdiğimde ders zili çalmıştı. Derin bir nefes alarak okul binasına yürüdüm. Giriş katına girdiğimde nöbetçi öğrenciye kısaca selam vermiştim. Koridorun sağ tarafından gelen gülüşme sesleriyle bakışlarım oraya yöneldi. Öğretmenler odasının önünde Hasan hoca ve birkaç öğretmenin merdivenlere yürüdüğünü gördüm. Korkuyla içimden küfürler mırıldandım. Hızla merdivenlere koştuğumda ilk iki katı hızlıca çıkmaya çalıştım.

Canım müdürümüz ilk kata dokuzları ve ikinci kata onuncu sınıfları koymuştu. En üst kat ise on ikinci sınıflarındı. Bunu yapmasının nedeni ise üst katlara ses çok gitmez ve daha az kalabalık olurmuş böylece sınava odaklanmamız kolaylaşırmış.

Yalan...

Ben bu merdivenleri çıkarken öğretim hayatımdan soğuyordum resmen. Nefes nefese üçüncü kata geldiğimde hızlıca sınıfıma yöneldim. Sınıfın kapısının önüne geldiğimde karşı sınıfın kapısının açık olduğunu ve öğretmenlerinin gelmediğini gördüm.

O sırada Defne'm kapının önündeki çöpe gelmiş elinde sıktığı meyve suyunun kutusunu atmıştı. Yüzüme yerleşen gülümsemeyle derin bir nefes aldım. Bütün duygularım karışmıştı; derse geç kalacağım korkusu ve Hasan hocaya yakalanma endişesi yerini mutluluğa bırakmıştı. Sevdiğimin güzel yüzü günümü aydınlatmıştı.

Defne, beni görmeden yerine geçerken merdivenlerin başından yükselen sesle bütün dikkatim dağıldı. "Anıl!" Diye bağıran Hasan hocayı görmemle elimin altındaki kapı kolunu daha sıkı tutmuş kendimi hızla sınıfa atmıştım. İçerideki öğrenciler kapının çıkardığı gürültüyle bana dönmüş anlamsızca bakıyorlardı.

"Hasan hoca geliyor." Dedim Cenk'in yanındaki yerime otururken. Hasan hocanın içeri girmesiyle herkes sessizleşti. Yavaşça öğretmen masasına yürüyüp elindeki çantayı masaya koydu. "Bu seferlik şanslıydın Anıl. Bir dahaki sefere yok yazılırsın şimdiden söyleyeyim." Yoklama defterini açarken söylendi Hasan hoca. Anladığımı belirterek kafamı salladım. "Aga şerefsizin girdiği hallere bak. Yok, yazamadı ya oturup ağlayacak birazdan." Cenk kulağıma eğilip sinirle homurdandığında güldüm.

Ders aşırı sıkıcı geçerken uyumamak için Allah'a yalvarıyordum. Cenk yanımda dayanamamış uyumuşken Ali not alıyor, Melih ise önündeki defteri karalıyordu. Ders zili çaldığında hızla yerimden kalktım.

Cenk ani kalkışımla irkilerek uyanmış sonra bana küfür ederek geri uyumuştu. Ali ve Melih de çok geçmeden ayaklanmıştı. Sınıf kapısına yürürken Melih kolunu omzuma attı. "Ben Mehmet hocaya bakacağım. Gitarın telleri yine öldü..."dedi. Ali ise su alacağını açıklayınca birbirimizden ayrılmıştık.

Dersin boğuculuğunu üzerimden atmak için bahçeye çıktım ve hafif esen rüzgârla banka oturdum. Edebiyat dersinden gerçekten nefret ediyordum. Sözel veya eşit ağırlık öğrencilerinin daha çok ihtiyacı varken biz niye görüyorduk anlamıyordum. Onun yerine iki dil bilgisi öğretselerdi de en azından üniversite sınavına bir şeyler bilerek girseydik.

Arkamdan sesler gelince istemsizce oraya döndüm. Bizim sınıftaki kızları görünce çok umursamadım fakat yükselen güzel sesle gözlerim aniden sevdiğimi buldu. Daha önce bizim sınıftan kızlarla konuştuğunu biliyordum ama bu kadar yakın olduklarını bilmiyordum. Güzel gülümsemesi yüzünde yer etmişken sol yanağında derin çukur yerini belli ediyordu.

İçimdeki SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin