Parti

324 9 0
                                    

Annem ve babamı en son beni okula bıraktıkları akşam görmüştüm. Hep birlikte masaya oturmuş sohbet etmiştik. Bana okulumun nasıl geçtiğiyle ilgili sorular sormuşlardı.

Sonraki gün okulda tanıştığım Margaret'ın arkadaşları, bizi okul çıkışı beraber takıldıkları kafeye davet etmişti. Her ne kadar gitmek istemesem de onları kırmamak için kabul etmek zorunda kalmıştım.

Onlar gerçekten hayat dolu insanlardı. Keşke ben de onlar gibi olabilseydim, duvarlarımı yıkabilseydim... Onlar sohbet ederken sıkılıp çevreme göz gezdirmeye başlamıştım. Bu sırada kafenin en karanlık köşesinde oturmuş üçlü doğrudan bizim masaya bakıyordu. Yüzlerini tam seçemesemde onları tanıyor gibiydim.

Arkadaşlarla vedalaşıp kafeden çıkmaya çalışırken birinin kapıyı tam vaktinde açmasıyla kapıya çarpmaktan ucuz kurtulmuştum. Yine hayatımı kurtarmıştı.

Jack Carter.

Sivri, kıvrımlı bir burun... Elmacık kemikleri geniş.. İnce dudaklar, normalden biraz daha geniş bir ağız ancak soluk teninde yosun mavisi gözleri o kadar etkileyiciydi ki.. Tıpkı denizin derinliklerindeki en kuytu köşelerde kalmış bir yosun gibiydi..

O gün Jack'le ilk kez kantinde karşılaşmıştım. Daha doğrusu ona çarpmıştım. Son anda düşmemi engellemişti ve yine aynı şeyi yapmıştı. Gün içinde ikinci kez hayatımı kurtarmıştı. 

Okuldan eve geldiğim akşam odama gittikten sonra gece yarısı annem ve babam aceleyle şehir dışına gitmek zorunda kalmışlardı. Evde sadece ablam Kathy ve ben kalmıştık. Şimdiyse babam tam karşımda duruyordu. Ama annem yoktu.

Akşam için, hazır annem de yokken mutfağa girmiş, hünerlerimizi göstermiştik.

Ablam babamı karşısında görmesiyle şaşırsa bile yemekten sonra uzun uzun hasret gidermişlerdi. Ben de odama çıkıp biraz oyalandıktan sonra yatmıştım. Ama gözümü her kapattığımda o siyah arabayı görmemle biraz huzursuz olsam da bir süre sonra uyuyakalmıştım.

Sabah kalktığımdaise babam ortalıkta görünmüyordu. Nerede olabileceğine dair hiçbir fikrim de yoktu.

Uzun süren yorucu bir okul gününden sonra eve girmek için hazırlanırken Jack, Margaret ve beni evimize bırakmayı teklif etmişti. Margaret'ı bıraktıktan sonra evime geldiğimizde kollarını göğsünde kavuşturmuş, kaşları çatık ve sanki küçük bir sarsıntı ile patlamaya hazır aktif bir volkan misali bana bakan babamı bu kadar kızgın görmeyi beklemiyordum. Arabadan indiğimde gözlerinin içine bakmaya korkuyordum. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim.

Arkasını dönüp içeri geçtiğinde aralık bıraktığı kapıdan geçtim ve arkamdan kapattım.

Göz ucuyla babama baktığımda, ellerini arkasında kenetlemiş kaşları çatık bir halde salonun ortasında bir ileri bir geri hareket ediyordu.

"Ba.."
"Meyil! Neredeydin?" diye birden çıkıştı. Ses tonu o kadar sertti ki bir anda bağırmasıyla neye uğradığımı şaşırdım ve buna karşılık sessiz kalmayı tercih ettim. Babamı ne kadar sevsem de onu daha fazla kızdırmak istemiyordum. Çünkü şu anda karşımdaki insan, dün mutfakta keyifli anlar yaşadığım kişi değildi. Bir başkası vardı.

Ben cevap vermeyince sesini kontrollü tutmaya çalışarak " Telefonun neden kapalıydı. " diye sordu. Ne diyeceğimi bilemez halde elimi çantama götürdüm ve telefonumu buldum. Ama ekran karanlıktı.
" Şşş....arjı bitmiş. " Babamın gözleri biraz da olsa yumuşasa da tekrar o kızgın yüz ifadesine büründü.
"O kimdi? Arabasından indiğin çocuk..."
"Aa....arkadaşım." diyebildim sadece.
"Meyil. Bana..-"

SEN BENİMSİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin