Bölüm şarkısı : ''Luis Fonsi, Daddy Yankee- Despacito''
Korku. Ne kadar basit bir kelime gibi görünse de hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Damarlarımda nüfuz eden korkunun sebebi ne peşimde olan biyolojik babamdı ne de şu an kulaklarımı dolduran, ayağımın altında ezilen topraktan gelen seslerle yürüdüğüm yarı karanlık yoldu. İçimdeki korkunun asıl kaynağı Dennis Janssen'dı.
Kaşlarım hafif çatık yüzüm sanki boğazıma bıçak dayamışlar gibi gerilmişken attığım adımlardan bir o kadar da emindim.
Dennis Janssen'e dengesiz diyordum ama ben de tam bir dengesizdim. Hem onun öfkesinden korkuyor hem de korkuma meydan okuyordum.
Koyu tenli genç bana poşeti verip gittikten sonra Dennis'in bulunduğu pencereye bakmadan evin ön tarafına ilerlemiştim. Eve girip kapıyı arkamdan kapatırkan mutfaktaki çalışmasını tamamlamış ve salondaki koltuğa geçmiş uzandığını görmüştüm. Gözleri her ne kadar kapalı olsa da uyumadığının farkındaydım bu yüzden ona seslenmeden doğrudan banyoya yönelmiştim. Kapıyı arkadan kilitleyip rahatlatıcı bir duş aldıktan sonra kurulanıp banyodan çıktığımda hâlâ koltukta yatıyordu lakin tek fark düzenli alçalıp yükselen göğsünden, uyuyor gibiydi. O orda uyurken odasına geçip poşetin içindekilerden birkaç tanesini seçip giyinmiştim. Yeni olduklarını anlayabiliyordum ancak neden gençten böyle bir istekte bulunmuştu anlayamamıştım.
Şu an da ise resmen ecelime doğru adım adım gidiyordum. Başından beri bana karşı olan davranışlarından dolayı zihnimde birbirinden farklı bir sürü soru yağmuru oluşurken neye nasıl karşılık vermem gerektiği konusunda kafam karışıyordu. Babamın sözleri ise zihnimin içindeki duvarlarda yankılanıp duruyordu. Arafta gibiydim. Ne yapacağıma karar veremiyordum çünkü o Dennis Janssen'dı. Gözlerinden hiçbir duygu belirtisi okunmayan adam, benim yıllarca sakladığım kimi duygularımı görüyor gibiydi. Bu yanlıştı. Kendi ailem bildiğim insanlar bile bunu görmemişken onun fark ediyor gibi hissettirmesi kafamı daha çok karıştırıyordu.
Başımı yerden kaldırıp omzumun üstünden geriye baktığımda evden habersiz çıkmış olduğum için damarlarımdaki korkuya tedirginlik de eklenmişti. Biraz daha ilerleyip arkama hızlıca bir göz attıktan sonra altımda kot bir şort, üzerimde belimi açıkta bırakan bol bordo renk askılı bir bluzla saçlarım açık kalçama kadar gelen hafif darbelerle insan kahkalarının geldiği yöne doğru ilerlemeye devam ettim.
Ayağımdaki sporlar yerdeki küçük taşları ezerken birkaç metre ilerdeki sokağı dönmemle az ilerdeki insan kalabalığı gözüme çarptı. Biraz daha ilerlediğimde sokak lambasının aydınlattığı kadarıyla sokağın çok da geniş olmayan bir alana açıldığını fark ettim. Evler vardı ancak terk edilmiş gibi duruyordu ve duvarlarındaki çizimleri de görünce buranın arka sokaklardan bir yer olduğunu anlamıştım.
Etrafı incelerken sokağın karşı tarafındaki siyah parlak bir camaronun içini dolduran ve ellerini havaya kaldırmış bir grup kız dikkatimi çekti. Bir kısmının tenleri koyuydu ve bu koyuluk onlara ayrı bir güzellik katmıştı. Birkaç adım daha attığımda çevremi tam anlamıyla inceleme fırsatı buldum. Arabanın etrafında bir sürü insan vardı ve aracın sol tarafında ellerinde birtakım müzik aleti olan yirmili yaşlarda gibi görünen küçük bir grup vardı. O an onların sokakta hafiften kulağımı dolduran müziğin kaynağı olduğunu anladım.
Birkaç adım daha atıp tanıdık bir yüz ararken gençlerin kendi aralarında bir şeyler konuştuğunu gördüm, el ve kol hareketlerinden bir ritim tutturmaya çalıştıkları belliydi.
"Gelmişsin,"
Sağ yanımdan gelen sesle yavaşça başımı o tarafa döndürdüm ve yine o, henüz adını bilmediğim genci gördüm. Bu kez ben ona gülümserken oturmak için eliyle biraz ilerdeki duvarın dibindeki ağaç kütüklerini gösterdi ve yavaşça oraya doğru adımladık. Etraftaki sesler zamanla azalırken müziğin sesi artmaya başladı ve az önceki gençler kulakların pasını silen dikkatleri toplayan bir nota ile giriş yaptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN BENİMSİN
Novela Juvenil"Hata yapmamak için mükemmelleştirilmiş bir hayatın bu kadar çabuk dağılabileceğini kim bilebilirdi ki?"