26 Eylül
SabahElgin
Sabah kahvaltısından sonra Gurbet işe gitmişti. Bense bu koskoca evde sıkıntıdan patlamak üzereydim. Acilen bu dünya hakkında daha çok şey öğrenmem gerekiyor. En azından çalışmak için. Sonuçta burada ne kadar kalacağımı bilmiyordum. Dönebilecek miydim? Gerçi dönmek ister miydim orası muamma.
Sıkıntıyla derin bir nefes aldım. Dolaşmak için bahçeye doğru yürüyüp dışarı çıktım. Bahçenin şu an bulunduğum kısmı çok genişti. Tamamen yemyeşil ve açık bir alandı. Tüm gün yuvarlan. Kapı girişine yakın bir yerde de masa ve kanepe vardı. Oh rahatlığa bak.
Dışarı çıkmamın üzerinden on dakika geçmemişti ki bir kadın Güzhanı dışarıya çıkarmıştı. Galiba bakıcısıydı. Gülümsedim. Çok tatlı bir bebekti. Onlara doğru yürümeye başladım. Beni gördüğü anda yine sevinçle çırpınmaya başladı. Ellerini bana uzatmıştı. Kadına baktım.
"Alabilir miyim?"
"Tabii ama dikkatli olun."
"Tamam."
Güzhanı kucağıma aldığım gibi küçük elleriyle boynuma sarılmıştı. Sonra da ağzını yanağıma sürmüştü. Galiba öpüyordu. Evet sakallarımı kesmiştim.
"Amaanıın, sen beni mi öptün? Yiyeyim mi ben seni ha?" Deyip yanaklarından kocaman öpmüştüm.
Çığlık çığlığa sevinçle el çırpıyordu. Gurbete benziyordu sanki ha. Sonuçta babası. Güzhanla birlikte kanepeye oturmuş, onu da dizime oturtmuştum. Bir süre oynadıktan sonra bakıcısı onu yemek yemesi ve uyuması için götürmüştü.
Şu an burda korumalardan başka hiç kimse yoktu. Onlar da biraz uzaktaydılar. Bu yüzden ben de kanepeye uzanmıştım. Hafif bir rüzgar esiyordu. Mayışmıştım. En iyisi gözlerimi dinlendireyim.
Bir süre sonra kolumun dürtülmesiyle yerimden sıçramıştım. Yeminle deşmişti.
"Sen de kimsin?" Sesin geldiği yere baktığımda iki kişi vardı. Değiştiriyorum, 2 tane aynı kişi.
"Aaa ikizler."
"Soruma cevap ver, sen de kimsin ve abimin evinde ne işin var?" Güzhan'ın amcaları.
"Göktunç, sence öylesine eve girebilir mi? Abimin haberi vardır mutlaka." Göktunç olan hâlâ sertce bana bakıyordu. Dayanamayıp konuştum.
"Bakmayın bana öyle. Bu arada merhaba. Ben Elgin. Abinizin haberi var, beni buraya o getirdi. Kendisine sorabilirsiniz." Dememle Göktunç olan yanındakine doğru konuşmuştu.
"Safir, abimi arasana. Hoparlöre ver." Dediğini yapmıştı.
"Alo, abi?"
"Efendim, Safir."
"Abi, biz sana gelmiştik de. Evinde birisi var, kim o?"
" Ha Elgin mi? Bir arkadaşım o. Gelince anlatırım. Bir süre bende kalacak."
"Tamam o zaman. Akşam görüşürüz." Gurbete benzemiyordular. Ama bir-birlerine gerçekten çok benziyorlardı. Ayıramam heralde. Beni düşüncelerimden ayıran sağ tarafdakı ikizin sesiydi. Bu Göktunçtu.
"Neden öyle bakıyorsun?"
"Ah üzgünüm rahatsız ettiysem, sadece hiç ikiz tanıdığım olmadı da."
"Anladım, bu arada duymuşsundur az önce. Ben Göktunç, bu da Safir."
"Merhaba, Elgin." Demişti Safir gülümseyerek.
"Merak etme zamanla bizi ayırabileceksin. Göktunç fazla suratsız, bense neşeliyim." Safir'in şen şakrak konuşmasını Göktunç hafif bir gülümsemeyle izliyordu. Ne kadar suratsız olsa da kardeşini çok seviyor gibiydi.
Acıkmıştım ya. İçeri geçeyim en iyisi. Ayağa kalktığımda bana döndüler. İkisi aynı anda konuşmuştular.
"Nereye?"
"Nereye?" Bu hallerine gülmüştüm.
"İçeriye. Acıktım da yemek yiyeceğim. Hadi gelin."
Üçümüz beraber içeri geçmiştik. Mutfağa gidip acıktığımızı söylediğimizde hemen bizim için sofra kurulmuştu. Yemekler bizim yemeklere benziyordu. Bir kaç değişik tat ve yemek vardı. Tabii bunları Gurbete sormayı beynimin bir köşesine yazdım. Sol tarafımda oturan ikiz konuşmuştu. Buraya gelene kadar karıştırımıştım. Ama yüzündeki ciddi ifadeye bakılırsa, Göktunçtu.
"Abimle nereden tanışıyorsunuz?" Ben şimdi ne diyeyim buna ya.
"Şey bu konuyu abinizle konuşsanız daha iyi olur. O size anlatır." İkisi de garip garip baksalar da bir şey demediler.
Yemek bittikten sonra ikizlere dinleneceğimi söyleyip odama çıkmıştım. Düşünmem gerekiyordu. Aklımda onlarca soru vardı. Aranıyor muydum? Çalışabilecek miydim? Ya pasaport? Daha burası hakkında çoğu şeyi bilmiyordum. Gurbet geldiğinde bu konuları detaylıca onunla konuşmam gerekti.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Gurbet
Şirketteydim. Çalışıyordum. Daha doğrusu çalışmaya çalışıyordum. Bir türlü aklımı işe veremiyordum. Elgin düşüncelerimin tamamını kaplıyordu. Elimdeki kalemi bırakıp arkama yaslandım. Ne yapacaktım onunla. Gözümle görmesem söylediklerine inanmazdım. Ama görmüştüm...
Hâlâ neden ona yardım ettiğimi düşünüyordum. Bilmiyordum. Yardım etmek istiyordum sadece. Bu dünya hakkında hiç bir şey bilmeyen birini öylece sokağa atmaya içim el vermezdi. Yine de ona tamamen güvenmiyordum. İkizleri çağırmam da bu yüzdendi aslında. Elgin ne kadar iyi biri de olsa neticede onu tanımıyordum.
Eve gitsem iyi olur. Bu kafayla zaten çalışamayacağım. Hem oğlumu da özlemiştim. Sekreterime dosyaları bana mail atmasını söyleyip şirketten çıkmıştım.
Bölüm sonu.
Merhabalar✨İkizler de geldi sonunda. Aşağıya fotoğraflarını bırakıyorum.
Beyaz Göktunç, siyah Safir.
Beyaz Göktunç, sarı Safir.
Kendilerini etiketlemeseler ben de karıştırıyorum😂 Görüşürüz...
Howl kaçar👋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARALLELS (GAY)
Science Fiction"Kaçacak yerin yok." Uçurumdan aşağıya baktım yeniden. Sanki beni çekiyordu. Onlara baktım. Yüzümde huzurlu bir gülümseme vardı. "Bilemezsin... Belkide her son yeni bir başlangıçtır." Anında kendimi boşluğa bırakmıştım. Hafif rüzgar bedenimi sarıy...