9 Kasım
Depremden sonraGurbet
Elgin'le beraber eve girdiğimde ikizlerle karşılaşmıştık. Endişeliydiler. Güzhan Safir'in kucağındaydı. Göktunç hızla yanıma gelip konuştu.
"Abi, neler oluyor?"
"Bilmiyorum ama öğreneceğim." Arama yapmak için telefonu elime almıştım ki, yine sallanmaya başlamıştık. Bu deprem bir kaç dakika sürmüştü. Durduğu an telefonum çalmıştı. Anında cevaplamıştım.
"Neler oluyor?"
"Efendim, evinizin arkasında olan ormanlık alandaki geçitten birileri geçti. Tehlikeli ola bilir. Ailenizle beraber buraya gelseniz iyi olur."
"Tamam, geliyoruz. Kim olduklarını tesbit edebildiniz mi?"
"Şeffaf drone'larla kamera görüntüsü almayı başardık."
"Aferin, kapatıyorum şimdi. Gelince konuşuruz." Telefonu kapatıp çocuklara dönmüştüm.
"Beni takip edin. Acele etmeliyiz."
"Abi, neler oluyor?"
"Sabırlı ol, Safir." Evin arka kısmına doğru ilerleyip merdivenlerden aşağıya inmiştik. Önümüzde dümdüz duvar duruyordu. Elimi sağ tarafa bastırdığımda sensör elimi taramış ve kapı açılmıştı. İkizleri içeri yollayıp Elgine dönmüştüm. Şaşkındı. Neler olup bittiğini bilmiyordu. Bana çok kızmamasını diliyordum.
"Elgin, bana söz vermeni istiyorum."
"Neden?"
"Gideceğimiz yerde öğreneceklerinden sonra beni dinleyeceğine... Tamam mı?"
"Tamam. Söz veriyorum."
Daha sonraysa açılan kapıdan girerek bizi gideceğimiz yere götürmek için bekleyen kapsülün içine binmiştik. Hızlı bir şekilde varmıştık. İçeriye girdiğimizde çalışanlar etrafta vızır vızır çalışıyordular. Sonunda birisi bana yaklaşıp aceleyle konuşmuştu.
"Efendim, kamera görüntüleri hazır. Bakabilirsiniz." Onun gösterdiği tarafa ilerlerken bilgi almayı da ihmal etmiyordum.
"Biz buraya geldikten sonra ev kilitlendi değil mi?"
"Anında, efendim."
Sonunda bilgisayarın önüne geldiğimizde bahsedilen görüntüleri bir daha oynatmıştılar. İlk önce hiç bir şey yoktu. Bir kaç dakika sonra havada gümüşümsü bir dalgalanma olmaya başladı. Deprem de aynı zamana tekabül ediyordu. Az sonra dalgalanan bölgeden bir kaç insan geçmişti. En arkalarındaysa takım elbiseli ve soğuk bakışlı birisi duruyordu.
"Gurbet!" Elgin'in bağırtısıyla ona dönmüştüm. Hızlı hızlı nefes alıyordu. Gözlerine baktığımda oradaki korkuyu iliklerime kadar hissetmiştim.
"Ne oldu? İyi misin sen?" Parmağıyla bilgisayarı gösteriyordu.
"Bu o."
"Kim?" Gözlerinden yaşlar akarken bağırmıştı.
"O işte o. Peşimdeki adam."
"Ne?" Aceleyle elini tutup buradaki odama götürmüştüm. İçeri girdiğimizde bir şeyler sayıkladığını duydum. Şoktaydı sanırım.
"Götürecek beni. İstemiyorum istemiyorum."
"Elgin, bana bak. Hiç kimse seni bir yere götürmeyecek."
"Öldür beni."
"Ne... Hayır! Sakin ol ve beni dinle. Şimdi sana bir içecek vereceğim. Onu içeçeceksin ve uyuyacaksın. Uyandığında korkmanı gerektirecek hiç bir şey olmayacak. Tamam mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARALLELS (GAY)
Science Fiction"Kaçacak yerin yok." Uçurumdan aşağıya baktım yeniden. Sanki beni çekiyordu. Onlara baktım. Yüzümde huzurlu bir gülümseme vardı. "Bilemezsin... Belkide her son yeni bir başlangıçtır." Anında kendimi boşluğa bırakmıştım. Hafif rüzgar bedenimi sarıy...