Hellooooooooooooo!!!!! Yeni bölüm geldiiii! Sevgili canım okurlarım yeni bölüme hepiniz hoş geldiniiiiiiiiiiz🤍
Keyifli okumalaaaaar 🎈
(Beni takip etmeyi ve duygularınızı bizimle paylaşmayı unutmayınn🌼)
Uçaktan indikten hemen sonra otele gittik. Normalde Ömer'in de gelişiyle birlikte dört tane oda tutmamamız gerekiyordu. Her şeyi amcamın sağ kolu olan adamlardan birinin ayarlamasını söylemiştim. Dila arkadaşlarıyla birlikte ilk kez yurt dışına çıkacağı için oldukça lüks bir otel tutmuşlardı.
Dila bana ne yapacaklarını kaç gün İspanya da kalacağımızı harfiyen söylemişti.
Yaklaşık sekiz güne rezervasyon yaptırmışlar. Bizde aniden yaptırınca otelde oda kalmamış ve son iki odadan biri çift odası diğeri tek kişilik bir odaymış.
Ömer'e onun çok büyük bir iş insanı olduğunu her ne isterse o an olacağını söylesem bile elimizdeki imkanla yetinmemiz gerektiğini söyledi.
Şimdi herkes kendi odasına çekildi fakat Ömer dışarıya çıktı. Neymiş efendim iş toplantısı varmış. Sen onu benim külahıma anlat bay zorba Cihanbeyli.
Gıcık adamın teki. İki kere ikiye dört desem "Hayır onun cevabı beş" der.
Ayrıca niye geldi ki? Otursaydı evinde iyileşmeyi bekleseydi. İspanyalara kadar gelmekte ne hacetti?
Neyse ben hiç bir şey demiyorum arkadaşlar. Allah sabrını veriyor.
Otele gelir gelmez duş almak için banyoya girdim. Türkiye'nin aksine burada hava oldukça güzeldi. O yüzden ne olur ne olmaz diye hem kışlık hem de yazlık bir kaç bir şey valizime koymuştum.
Banyodan çıkmadan iç çamaşırlarımı giyindim. Ardından ne olur ne olmaz diye üzerime bornozumu giyip banyodan çıktım.
Daha valizimizi yerleştirmemiştim bile. Ömer'in de neredeyse benim valizim kadar büyük büyük bir valizi vardı.
İşime artı ikiye çıkmıştı. Hızla valizimi açıp içinden diz üstü bir şort üzerim içinde v yaka bir crop alıp hızla yatak odasının hemen yanında olan oldukça lüks ama bir o kadarda konforlu duran oturma odasına girdim. Ardından kapıyı kapatıp bornozumu çıkardım ve giyinmeye başladım.
Aklımda tek düşünce ve umut ettiğim tek bir şey vardı. Düşüncem, Ömer'in bana uçakta söylediği saçma sapan şeylerin yanına kâr mı kalacağı? Umudum ise Adar'ın Dilalarla gelmeyip yada onlarla takılmayıp benimle kalmasıydı.
Adar, Dila ve arkadaşlarıyla giderse ben bu aptal adamla baş başa kalamam. Çünkü... Çünküsü yok arkadaşlar sevmiyorum bu adamı, hazmedemiyorum zorla mı?
Neyse hazır kafa dinlemeye gelmişken bunları düşünmemem gerek. İyice kafa dinledikten sonra abimin konusunu kökünden çözeceğim.
Öyle yada böyle bu konu bu sekiz gün içerisinde aydınlanacak. Açığa çıkacak!
Derin bir nefes alıp verdiğimde şortumu düzelttim ve bornozumu alıp odanın kapısını açtım.
Ardından yatak odasına bir adım attığımda Ömer odanın sağ kısmında duran tek kişilik koltuklardan birine oturmuş ve ciddiyetle telefonuyla ilgileniyordu.
Odaya girmemle bana bakması bir oldu. Hiç şaşırmayacağınız üzere yine sinirli ve kaşları çatıktı. Manyak mı bu adam ne? Sürekli böyle durursa insan hasta olur be. Sürekli bir ciddiyet sürekli bir sınır Allah ona da sabrını versin gerçekten.
Büyük bir ciddiyetle ona karşılık verip banyoya doğru yürüdüm. Bornozumu banyonun arka kısmına asıp el yıkama lavabosunun altındaki dolaptan saç kurutma makinesini alıp odaya geri döndüm.
Ardından saç kurutma makinesini takabileceğim bir priz aramaya başladım. Bu arada Ömer'in gözlerinin bende olduğunu hissedebiliyordum ama ona bakmamak için kendimle savaş veriyordum.
En sonda yatağın yanında bir prizma gördüğümde oraya doğru yöneldim. Hızla fişi prize takıp saçımı saçma sapan kurutmaya başladım. Ben bu işlemi neden banyoda yapmamıştım? Gerçekten benimde Ömer'in akıl sağlığı kadar sağlığım bozuktu.
Bu adam benim sistemimi bozuyordu. Aynaya bakmadan saçımı kurutmak zor olsa da yaklaşık altı dakikanın sonunda saçımı kurmuştum. Hafif nemli kalmıştı ama saçımı açık bırakacağımdan pek sıkıntı yapmadım. Zaten hava sıcaktı kalan nemlilikte bu sıcakta kururdu.
Tekrar saç kurutma makinesini olduğu yere bırakıp kol çantamı hazırlamaya başladım. Saat bayağı bir geç olmuştu ama İspanya sokakları bizi beklerdi.
Adar ila Dila bana çok iyi bir restoranın olduğunu ve orada yemek yiyebileceğimizi söylemişlerdi. Bende biraz restoran hakkında araştırma yaptığımda restoranın şehrin en lüks ve dünyaca ünlü şefin mekanı olduğunu öğrendim. Ayrıca sadece sabah saat 7 ila öğlen 5 arası kapalı ve o saatler dışında ful açık olduğunu öğrendim.
Son olarak cüzdanımı küçük, siyah kol çantama attığımda Ömer'e döndüm. Her şeyden önce aynı çatı altında yaşadığım bir kişi olarak ona bir yere gitme hakkında haber vermek zorunda gibi hissettim.
Telefonundan başını kaldırıp tekrar büyük bir ciddiyetle bana baktı.
"Biz yemek yemek için ünlü bir şefin restoranına gidiyoruz... Gelmek ister misin?" diye nezaketen ona da gelmek isteyip istemediğini sordum.
Önce baştan aşağıya beni süzdü. Çirkin mi görünüyordum? Kefenden bile beyaz giyinmek dışında bir sıkıntı yok. Zira çoraplarımdan spor ayakkabıma kadar beyazımda.
Sinirle baktı bana. Bir derdimi vardı bu adamın? Gözlerimin en içine baktığında kendimi kötü hissettim. Bu adam kimdi ki bana kendimi kötü hissettiriyordu? Ben neden böyle hissediyordum?
"Bu şekilde çıkamazsın" dedi tek düze bir sesle.
Pardon?
Bana ne demişti? Yok yok arkadaşlar yanlış duyduk. O öyle bir şey söylemedi dili sürüştü.
"Efendim" dedim gülerek söylediği sözü bir daha tekrarlanmasını ister gibi.
Hay hay der gibi başını salladı ve cümlesini tekrarladı. "Mihriban üzerini değiştirmeden buradan çıkamazsın" dedi.
Her şeyden önce hukukçu bir kadına söylenmesi gereken en son şeydi. Ne demek 'üzerini değiştirmeden buradan çıkamazsın'?
Öyle de bir çıkarım ki aklı şaşar. Sinirle baktım yüzüne. Gözlerinin en derinine. Sanki o ocağın üzerinde kızmış yağ bende su gibiyim. Ona dokunsam kururum bana dokunsa anlamı kalmaz gibi. Ama ateşin verdiği kızgınlık kadarda öfkeliyiz birbirimize. Bu haksızlıktı ben öfkeli olmalıydım. Zaten her şeyin suçlusu oydu.
Sinirle baktım yüzüne. "Öylede bir çıkarım ki bay Cihanbeyli. Feleğin şaşar!" dediğim anda artık bu adamla aynı oksijeni solumanın gücü bile kalmamıştı.
O daha cevap vermeden kapıya yöneldim. Hiç bir şey söylemeden odadan çıkıp otelin kapısına doğru ilerledim.
Otel mi soğuktu yoksa hava mı buz gibiydi? O aptal adam yüzünden üzerime bile bir ceket almadan odadan çıkmıştım.
Ne demek emri vaki yapmak ya. Gerçekten inanamıyorum. Ne zamandan beri kadının giyimi adama dert olur oldu? Ne zamandan beri bir eş karısının giyimine karışır oldu?
Belki Ömer'i ben eşim gibi görmüyorum belki de Ömer'de beni eşi gibi görmüyor. Ama hukuken bir birimizin hakkını gözetmek ve bilmek zorundayız.
Ben anayasa mahkemesinde 'Eş karısının giyimine karışabilir' yada 'Adam bir kadının giyimine karışabilir' diye bir madde okumadım bilmiyorum.
Bu ne cüretti ya! Ben özgür ve kendi ayakları üzerinde durmuş bir kadınım hiç bir şey için kimseden izin almam.
Adarla, Dila'ya hızla mesaj atıp aşağıya artık inmelerini söyledim.
Mardin'deyken Türkiye'nin en büyük aşiret torunu olmama rağmen ne dedem ne babam nede amcalarım bir kez olsun benim giyimine karışmadılar. Ben nerede ne giyeceğimi bilen bir kadınım. Ben zamanında dedemin yanında mini şortta giydim mini elbise de. Ki o kişiler benim ailem ama Ömer... Ömer'le aramda hiç bir bağ yok. Evet ayıplı şeyler oldu ama geçti, gitti.
Sinirim ne olursa olsun geçmiyor.
Arkamdan gülüşme sesleri geldiğinde Adarla, Dila'nın sonunda aşağıya indiğini gördüm. Hızla yanıma geldiklerinden Adar'ın sportif bir şort ve bordo bir tişört giydiğini üzerine de mavi kot ceketini giydiğini gördüm. Dila'ya döndüğümde ise dize kadar vücuda yapışık, hafif dekolteli, siyah bir elbise giydiğini ve Adar'ın kot ceketi gibi mavi bir kot ceket giydiğini de gördüm. Oldukça süslü ve güzel gözüküyordu.
Bana gülerek baktıklarında Ömer'e olan öfkemi dindirmeye çalışarak onlara gülümsedim.
"Dila çok güzel olmuşsun" diyerek şapşal suratından makas aldım.
"Teşekkür ederim yengecim ama gecenin yıldızı sensin. En sade halinle bile nasıl bu kadar güzel olabiliyorsun anlayamıyorum" deyince az da olsa onlarla konuşmak beni rahatlatmıştı. Dila'ya utanarak baktığımda cevap vermek için dudaklarımı araladım ama ben daha konuşamadan Adar araya girdi.
"Bu olayı istesen de çözemezsin Dilacığım. Çünkü 19 yıldır bende bu konu üzerine çalışıyorum ve henüz bir gelişme yok" dedi ciddiyetle ve ardından bir kahkaha attı.
Şuan fazla şımartılıyordum. Ne yapacağımı bilemezken Adar'ın yüzünü ellerimin arasına alıp sıka sıka sevdim ve ardından kocaman bir öpücük kondurdum sol yanağına.
Kendi aramızda gülüşürken artık gitmemiz gerekiyordu. Çünkü Dila restorana acil bir şekilde rezervasyon yaptırmıştı.
"Tamam tamam hadi artık gidelim" dediğimde kapıya yöneldim. Ama Dila'lar benimle gelmedi. Tekrar onlara döndüğümde yüzlerine sorarcasına baktım. Şapşal bir ifadeyle bakıyorlardı bana.
"Yenge abimi unuttuk. Aşağıya inerken odanıza uğradık ama sen çoktan aşağıya inmiştin... Abimi de bizle gelmesi için zar zor ikna ettik. Gelir birazdan" dediğinde içimdeki kül olan sinir tekrar harmanlandı. Ben bu adamla hiç bir yere gitmek istemiyordum. O adam zorbanın tekiydi.
Başımla onayladığım sırada ayak sesleri geldi Dila'ların arkasından. Başımı o yöne çevirdiğimde takım elbiseleriyle büyük bir ciddiyetle bize doğru geliyordu.
Gıcık adam! Hayvan! Yontulmamış odun!
"Heh Ömer abide geldi" dedi Adar. Sanırım Adar da benim gibi enişte kelimesini pek sevmiyordu. Yenge terimi neyse ama gerçekten enişte demek bana da oldukça itici geliyordu.
Dila koşarak Ömer'in koluna girdi. Ömer, Dila'ya da sinirli bakıyordu. Aptal adam!
Bir kaç adım sonra Ömerler dibimizde bittiler. "Herkes tamsa hadi çıkalım" dedi Adar. Gözlerimi Ömer'in kara gözlerinden çekip Adar'a bakıp başımla onayladım.
Otelden çıktığımızda kapının önünde siyah, özel bir araba bizi bekliyordu. Sanırım şoför bizim çıktığımızı görerek otomatik araba kapısını açtı.
Arabaya doğru ilerlerken bu gecenin nasıl biran önce bitebileceğini düşünüyordum.
Arabaya önce ben ardından Dila sonra Adar ve en sonda da Ömer'in bindiğini gördüm. Ömer yanıma, Dila karşıma, Adar da Dila'nın hemen yanına Ömer'in karşısına oturmuştu.
Bu geceye dair tek umudum hızla yemek yiyip otele dönüp uyumak.
- Arabada dudağıma parlatıcı ve besleyici bir ruj ve yüzüme de yanımda getirdiğim nemlendiriciyi sürmüştüm. Hava oldukça soğuktu ama restoranda oturduğumuz için pekte bir sıkıntı yoktu. Çünkü restoranın sıcaklığı oldukça güzeldi.
Yaklaşık yirmi beş dakika sonra restorana gelebilmiştik. Benim yolum zehir gibi geçmişti ama Adar ile Dila için aynı şeyi söyleyemezdim.
Onlar oldukça eğlendiler birbirlerine bir kaç yerleri gösterdiler gerçekleştirmek istedikleri şeyleri birbirlerine anlattılar.
Ama ben... Ben sadece İspanya'nın yollarını seyretmiştim. Onun dışında yaptığım hiç bir şey yoktu. Ömer'de yol boyunca işle alâkalı en az üç kişiyle konuştu. Sanırım ben kendimi bu adam için fazla önemsiyordum. Çünkü Ömer ciddi ciddi işiyle ilgileniyordu. Gerçi geç saatte ne işiyse bu iş. Neyse ki bu beni pekte alâkadar etmiyor.
Yemeklerimizi daha seçmemiştik ama ortamın sıcaklığı hem karnımızı hem de gözümüzü oldukça doyuruyordu.
İspanya'nın ünlü şefini çapraz masada müşterileriyle konuşurken gördüğümde tebessüm ettim. Gözlerimi şeften aldığımda karşımdaki adama kaydı. Ömer'e .
Ömer'in yemeğe gelmediği yetmiyormuş gibi birde karşımda oturması canımı oldukça sıkıyordu.
Ömer karşıma, Adar yanıma ve Dila da Adar'ın tam karşısına oturmuştu.
Ömer'e baktığımda onun zaten bana baktığını gördüm. Bana bu şekilde baktıran şey neydi bay Cihanbeyli?
Kılıma zarar gelse koskoca cihanı yakacakmışsın gibi duruyor ama sen benim canımı her şeyden çok yakıyorsun. Varlığın bile canımın yanmasına bir sebepken bana böyle bakman doğru değil.
Ahh kalbimin dili olsa da iki dudağımın arasından çıkamayan şeyleri konuşsa.
Şefe baktım tekrardan ve güler yüzüyle masamıza döndü ve bize doğru gelmeye başladı.
Böylesine güler yüzlü bir şefin yemeklerinin tatsız olması pekte mümkün değildi bence.
"Bienvenido señor." dedi neşeli bir şekilde. Adamın yaşı yaklaşık 30 ila 35 arasını gösteriyordu. Buğday tenli mavi gözlü bir adamdı. Ayrıca oldukça yakışıklı ve çekiciydi de.
Şef konuşmaya başlayınca masadakiler ani bir şekilde anlam vermeye çalışarak baktı. Adar "Abla" dedi gülmemeleri arasında ve en sonunda gülmesini durdurup cümlesini bitirdi.
"Abla şef ne diyor?" deyip tekrardan gülmeye başladı tabii yancısı Dila'nın da ondan farklı hâli yoktu. Masada ciddiyetiyle oturan tek kişi Ömer'di. O tabiatı gereği öyleydi. Artık bakışlarına alınmıyordum. Alışmıştım.
"Siz turk siniz?" deyince şuan dünyadaki en olmaması gereken ortamdı bu ortam.
Ben hiç kimsenin konuşmasına izin vermeden gülerek adama baktım.
"Merhaba. Evet bizler Türküz. Ben Mihriban" deyip elimi şefe uzattım. Şefte bana büyük bir ilgi ve kocaman gülümsemesiyle elini uzattı.
Şefin elini sıktıktan sonra şef masaya döndü. "Ömer" deyip elimle gösterdim. Ardından gözlerini Dila'ya çevirince "Dila" dedim ve son olarak ta Adar'a baktığında "Adar" deyip herkesi tanıttım.
Keşke bu şef bizimle yaşasa gerçekten bu şefle üç öğün görüşsem ne sinir kalır ne stres gibi.
"Eemm bin birazcik biliyor turkçe" dedi bozuk Türkçesiyle.
"Sizler güzel çift" dediğinde sanırım bizlerin çift olduğunu sanıyordu.
Bir an iki dudağımı aralayıp ona durumu açıklayacakken hiç beklemediğim biri konuştu o. Ömer. "Mihriban benim karım. Dila'yla Adar kardeşler" dedi tek düze bir sesle.
Adamı kalkıp bir dövmediği kalmıştı.
Ömer'in sözü biter bitmez durumu toparlamak için araya girdim. "Eee şefim siz bize ne önerirsiniz?" dedim yapmacık bir gülümsemeyle ve Ömer'e iğneleyici bir bakış attım.
"Eemm Mihribin ben size Gazpacho sanirim turkçede çörba oluyor çörbamiz var. Tircih idilen yimik olarikta Paella var" dedi bozuk Türkçesiyle. Çok tatlı bir adamdı. Oldukça neşeli ve iyi niyetli bir adama benziyordu.
Bende adamın neşesine karşılık olarak gülerek konuşmaya başladım. "O zaman biz başta Gazpacho alalım sonrasına karar veririz" diyerek onaylamaları için masadakilere baktığımda Ömer hariç Adar ve Dila onayladı. Ömer'i hiç takmadan adama teşekkür ettim ve adamda bana iyi eğlenceler diyerek masadan ayırıldı.
Bu restoranın fotoğraf çekmek için, alkol vs. almak için bir kaç farklı kanepe ve İspanya'nın meşhur ikramlıklarından tatmak için yerler ayırmışlardı.
O kadar hoş ve sıcak bir yerdi ki burası ciddi manada bıraksalar burada sonsuza kadar kalabilirdim.
Şef masadan ayrıldıktan sonra etrafı incelemeye başladım. Herkes sus pus oturuyordu. Başımı Ömer'e çevirdiğimde büyük bir ciddiyetle telefonuna bakıyordu. Bu sefer başımı Adarlara çevirdiğimde onlarında Ömer'den bir farkı olmadığını gördüm.
Sessizliği bozmak istercesine öksürüp Dila'ya döndüm. Öksürmemle herkes bana baktı. "Ee Dila yarın ne yapıyorsun?" diye sordum.
Tereddütle bana bakıp tebessüm etti. "Biz aslında Adar'ı da alıp tarihi yerleri gezmek ve buranın yemeklerini tatmak istiyorduk" dedi tereddütle.
Sanırım ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Çünkü masada Ömer vardı ve neye izin verip neye izin vermeyeceğini bilmediği için konuşamıyordu.
"Hmm iyi, güzel" dedim bozulmadığımı belli etmek istemezcesine. Sonuçta onlar gençlerdi ne kadar çok ortak yönümüzde olsa kanları deli akıyordu.
"Yengecim aslında ben şey diye düşündüm" diyerek gözleri abisine kaydı.
Ama Ömer, Dila'ya bakmak yerine bana kitlenmiş bir şekilde bakıyordu.
Ona tebessüm ederek ve kendini kötü hissetmemesi için kıvranırken konuşmaya başladı. "Biz Adar ve arkadaşlarımla çıkarız sende abimle gezersin... Baş başa kalmak istersiniz diye düşündüm. Malum başınıza gelmeyen kalmadı" dedi buruklukla.
Bir anda gözüm Ömer'e kaydı. Şu anki ana ne kadar anlam veremesem de sevmediğim ama huzurlu bir andı.
Bir kaç saniye gözlerim Ömer de takılı kalsa da tekrardan Dila'ya baktım.
"Tamam canım siz keyfinize bakın" dedim büyük bir sıcaklıkla.
Ardından çorbalarımız geldi ve herkes ilk kaşığını almaya başladı. Oldukça güzel bir çorbaydı. Çorbayı sıcak bekliyordum fakat çorba soğuktu sanırım orijinalinde de soğuk olması gerekti. Genellikle içerisinden domates tadı alıyordum ve bu tat gerçekten de muhteşemdi.
Çorbadan son kaşığımı aldığımda sandalyeme yaslandım ve iki elimi karnımın üzerinde birleştirdim. Şimdiden duymuştum.
Dila'nın gözü bana kaydığında gülümseyerek o da son kaşığını alıp naiflikle arkasına yaslandı.
Doğrulacakken Dila'nın heyecanla konuşmaya başladığını gördüm. "Adar hadi hızlı iç çorbanı" dedi telaşla. Nereye baktığına baktığımda fotoğraf çekilmek için olan yere baktım. Oldukça büyük bir alan fotoğraf çekilmek için ayrılmıştı. Komik fotoğraf çekilmek için yaptıkları figürler, ciddi ve duvarda neon ışıklarla yazılmış 'La Vida Está Hecha De Milagros' bir yazı vardı.
Adar büyük bir sitemle "Tamam sakin ol" dese de Dila içindeki minik kızı durduramıyordu belli ki.
"Tamam hadi hızlı ol sonrada içersin" dedi ve sonda Adar'ı kolundan tutup kaldırdı ve oraya doğru yürümeye başladılar. Fotoğraf çekilmek için ayrılan yer benim arkamda kaldığı için onları izleyemiyordum fakat Ömer onları rahatlıkla görebiliyordu.
Ömer'de bir süreliğine onları izledikten sonra bana döndü ama ben hâlen ona bakmamak da ısrarcıydım.
Birden garsonlar gelip önümüzdeki tabakları kaldırmaya başladılar. Hiç sorgulamadan onlara izin verdik. Ardından garsonlardan biri bize ne içeceğimizi sorduğunda Ömer'e baktım.
Adarlar gelene kadar bence midemizi tutabilirdik. Ben buranın en ünlü içeceklerinden biri olan Queimada söyledim. Ömer de sıcak şarap söyledi. Alkol konusunda ne kadar hassas olsam da yine de bu içeceği burada tatmadan gitmek istemezdim. Ömer de ben içeceğimi söylediğimde hiç bir şey söylemedi.
Tekrardan etrafı incelemeye başladığımda buranın gerçekten de inceledikçe farklı şeylerini keşfettiğimi fark ettim.
Burası tabi ki Türkiye'nin ara caddelerinde ki tatlardan, mekanlarından daha tatlı değildi ama çok güzel bir çekiciliği vardı.
Ömer'e her şeyi unutmak istercesine baktığımda bana kızgın bir şekilde bakıyordu.
Tek kaşımla ona ne olduğunu sormak istercesine baktığımda dudaklarını araladı.
"Eğer ki yan masada ki adam sana bir kez daha bakarsa O ADAM SANA BAKTIĞI ANDAN İTİBAREN HAYATTA OLMAZ" dedi iğneleyici bir şekilde.
Hangi adamdan bahsediyordu? Etrafıma telaşla bakındığımda sol tarafımızda bir grup adamın oturduğunu ve aralarından sarışın bir adamın bana baktığını gördüm.
Bu adamı daha yeni fark ediyordum. Belki de beni birine benzetmiştir yani olmaz mı? Her şeyi de kötü düşünmemek lazım. Kötü düşünüyorsa bile bence öyle düşünmemeli çünkü siz Ömer'i tanımıyorsunuz. Ömer sizi var ya öteki tarafa gönderir sırf Azrail'e selam söylemeniz için sonra vaz geçer tekrar yaşatır.
Ömer'e döndüğümde tereddütle baktım ona. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ne demeliydim inanın hiç bir fikrim yok.
"Yani... Ben... Ben" diye birden kekelemeye başladım. Aptal Mihri kekeleme sen söylemlerinde ve eylemlerinde kararlı bir bireysin.
"Sana bu şekilde giyinmemen gerektiğini söylemiştim" dediğinde cebinden yavaşça çıkardığı şeyi masaya koydu. Merakıma yenik düşüp masaya koyduğum şeye baktığımda alyansımı gördüm. Ama bu alyans...
"Bunun sende ne işi var?" dedim öfkeyle ve alyansımı hızla masanın üzerinden aldım.
"Adamın son bir hakkı kaldı sana bakmaması için" dediğinde ne yapacağımı bilmiyordum. Allah'ın belası adamda neden bana bakıyorsa. O kadar güzel kadın varken bana neden bakıyordu? Güzel değilim, boylu poslu değilim.
Telaşla alyansımı sol elime takıp Dila'nın yerine Ömer'in yanına oturdum. Korkuyordum belki de adam beni birisine benzetmişti ve Ömer ona zarar verecekti. Tam otururken Ömer kalkmak için yeltendiğinde tüm gücümle onu durdurmak istercesine elini tuttum.
Ne yapacağımı bilemezken ellerimi iki yanağına ve dudaklarımı çenesi ve boynu arasındaki yere götürdüm. İstemsizce sağ gözümden bir yaş aktı.
"Ne olur abime zarar verdiğin gibi o adamcağıza da zarar verme" dedim ve dudaklarım tenine deyerek konuştum.
Bir kaç saniye öyle kalsak da buradan çıkmak istedim. Yavaşça ayağıya kalkıp masanın üzerinden çantamı ve telefonumu alıp Ömer'e döndüm.
"Ben biraz yürüyeceğim sonra otele geçeceğim... Sende yemeklerinizi yedikten sonra Dila'yla Adar'ı alırsın otele dönersiniz" deyip daha Ömer'in cevabını beklemeden ondan uzaklaştım.
Bu gece yine anlamış oldum ki her ne olursa olsun Ömer'den bana yar olmayacağıdır. Ömer bana yar değil yara olur her seferinde.
Bu gece yaptığı her şeyi unutmak istemiş ve onunla aynı sofraya oturmuştum. Ama onun yapacakları ve söylemleri yine başa sarmıştı. Bana acılarımı hatırlatmıştı.
Sanırım güzel günler hiç bir zaman benim olmayacak. Ben acının öz kızıyım. Ben yalnızlığın da huzursuzluğunda dostuyum.
Velhasıl benden de Ömer'e ne can olunur nede canan..Buraya kadar okuduğunuz için hepinize çoook kocaman teşekkür ediyorum 🤍
Yeni bölümlerde görüşmek üzereee hoşçakalııınnnn🎈
Dip not; Okulum olduğu için arada bölümler gecikebilir.🌼
![](https://img.wattpad.com/cover/319466472-288-k576340.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE (Mihriban &Ömer)
Novela JuvenilMihriban, aslen Mardinli İstanbul'da doğup büyümüş genç bir kızdır. Doğu gelenek ve göreneklerine hakim olan Mihriban, berdel yapılarak evlenir. İntikam almak isteyen Mihriban nokta atışı yaparak abisinin katiliyle evlenmek zorunda kalır. İntikam y...