Bölüm 26: Yorgun

149 18 8
                                    

YENİ BÖLÜMÜME HEPİNİZ HOŞGELDİNİZ SEVGİLİ OKURLARIM❤️

UMARIM YENİ BÖLÜMÜMÜ BEĞENİR VE KEYİFLE OKURSUNUZ.🎈🎈


Doktorun kesin bir emri olarak hastaneden çıkmamız yasaktı. Demir'in hastaneye kadar gelmesi beni şaşırtmış olsa da buraya kadar gelmesine ses etmemiştim. Artık bayılmak, yaralanmak ya da zarar görmek o kadar sıradan geliyor ki sanki doğduğum beri bir kaosun içindeymişim gibi.

Ömer yaklaşık yarım saat önce 'bayılabilirim korkma' dedikten yaklaşık iki dakika sonra bayılmıştı. Gerçekten artık o kadar korkmuyorum ki hayatın tadı tuzu gibi geliyor bu olanlar.

Şuan Ömer ne kadar uyanık olsa da onunla konuşmak, muhatap dahi olmak istemiyorum. Hayatıma girdiğinden beri beni çok yordu. Bunu defalarca yüzüne vursam da her seferinde bana zarar vermekten bana zarar verilmesine izin vermekten geri durmadı.

Demir hastaneye kadar gelmişti ama yukarıya bizimle çıkmamıştı. Az önce Güney ile Nazlıcan da onun yanına gitmişlerdi. Ömer hastane yatağında öylece uzanırken ona bakmak yerine camdan bakmayı tercih ettim. Bana baktığını anlıyordum. Bedenimde baktığı yerleri yakıyordu gözleri.

 ''Bir şey mi oldu?'' dedi sakince. Doğru mu duymuştum yoksa şaka mı yapıyordu? Gözlerimi camdan çekip Ömer'e çevirdim. Bir kaç saniye boyunca kara gözlerinde tutuklu kaldım. Onu fazla özlemiştim ancak söylemleri ve eylemleri beni ondan itiyordu. Ona eskisi gibi bakamıyordum. Bir insana bu kadar yakınken nasıl bu kadar uzak kalınıyordu bunu Ömer'den öğreniyordum.

Tereddütle baktım yüzüne. Sonra yarı çıplak olan bedenine ve yarasına. İmada bulunuyordum bakışlarımla ancak yine de gözlerimi gözlerine tekrar diktim. Yüzümde hiç bir duygu kırıntısı yoktu.

Aşağılayıcı bir gülüşle ona doğru yürüdüm. Yanına geldiğimde usulca yanına oturdum. Karşımda eski Ömer yoktu. Gerçi ben eski Ömer'i tanımıyordum ama o Ömer şuan ki Ömer'den daha iyiydi. Sağ eline damar yolu açmışlardı ve ben sağ tarafında oturduğum için damar yolu açılan elini ellerimin içine aldım. Merhameti hak etmeyen bir adamın yanında fazla maasum duruyordum.

Önce elimin içinde olan eline baktım sonra kara bakışlarına çevirdim bakışlarımı. ''Biliyor musun?'' dedim sessizce. Boğazım kurumuştu.

Kaşlarını çattı. Zaten minik olan gözleri bir kez daha yok oldu. Sözle değil ama bakışlarıyla sordu diyeceğim şeyin ne olduğunu.

''Yoruldum.'' Dedim tek düze bir sesle. Elini ellerimin içerisine almıştım ama sadece almıştım. Elini tutmuyordum sadece temas halindeydik.

Çatılı olan kaşlarını indirdi ve duygusuz, hislerini belli etmeyen Ömer'e geri döndü. Yavaşça ellerimi ondan geri çekmek isterken ellerimi tuttu. Şaşkınlık içerisinde ona bakarken afalladığımın belli olduğunu anladım. ''Yapma.'' Dedi kısık bir sesle. Sesinde tek bir duygu kırıntısı yoktu. Her şeyi yapmak için yapıyor ya da her şeyi söylemek için söylüyor gibiydi. Ve ben bundan artık çok yorulmuştum.

Ellerimi ondan çekmek için bir kez daha direndiğimde elimi biraz daha sıkı tuttu. Ben, ona 'yoruldum' derken beni anlamasını istediğim için söylemiştim bunu.

Bundan sonra Ömer ne istiyorsa değil ben ne istiyorsam o olacaktı.

Elimi sonunda ondan kurtarıp ayağa kalktım. ''Ne yapmayayım Ömer?'' diye sordum. Sesimde kırgınlık vardı. Ben artık Ömer'e kızgın değildim. Ona ilk kez kırgındım. Ben birine ilk kez kırgındım. 

Bir süre kara gözleri yüzümde dolandı. Gözlerime baktı, anlıma, burnuma, dudaklarıma, saçlarıma baktı ve gözlerini tekrar gözlerime dikti. Gözleriyle vedalaşıyor gibiydi.

BERCESTE (Mihriban &Ömer)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin