Kai Point Of View
Ocak/ 2013
Kendimle ilgili emin olduğum birçok şey vardı. Hiçbir zaman nobel ödülü alamayacaktım, daha da basite indirgersek mesela bir ev tasarlamayacaktım ya da bir insanın hayatını kurtarmaktan çok fazla uzaktaydım. İyi bir avukat olup parçalanmakta olan bir aileyi tekrar bir araya getiremeyecek, bir psikolog olup küçük bir kız çocuğunun yatağının altındaki canavarlarına çözüm bulamayacaktım. Çünkü tam ortadan kesilmiş bir koninin hacmi ne kadar değişirse değişsin zerre kadar umrumda değildi. Okumaktan zevk aldığım bir kitabın özetini (sırf birisine gerizekalı olmadığımı kanıtlamak için) çıkarmakla ilgilenmiyordum ya da bizden önceki insanların tarihte ne haltlar karıştırdığını araştırmak yerine iki dakika sonra ne yapacağımı düşünmeyi tercih ederdim. İşte bu yüzden kasabadan asla ayrılamayacaktım. Sene sonun gelip de mezun olduğumuzda herkes bir yerlere dağılırken ben kasabadaki tek Burger Kingte işe girip ömrümün sonuna dek dansımla keşfedilmeyi bekleyecektim. Bir yanım bunun asla olmayacağını bilirken diğer yanımsa umut etmekten geri kalmayacaktı. Hayatımla ilgili her şeyin bilincindeydim ve bunu kabullenmiştim. Şu an matematik öğretmenimin anlattığı ders benim kaderimi değiştiren şey olmayacaktı sırf bu yüzden dersten ilk ikinci dakikasında kopmuştum.
Dersin bitimine birkaç dakika kala patlayacağımı hissediyordum. Aklımdaki tek şey sınıftan bir an önce çıkıp Ritter'i bulmaktı.. Onu bu gece için ikna etmeliydim. Arkadaşlarımla son senemdi ve bir şekilde onlarla son kez mükemmel zaman geçirmeliydim. Öyle ya da böyle bir şekilde onların buradan gideceğini biliyordum ve onlarsız bu kasabaya katlanma fikri beni öldürüyordu. Son zamanlarımız olarak adlandırdığım aktiviteler ayarlamıştım, tek amacım bunları hayata geçirmekti cünkü onlar gittiğinde elimde beni avutacak anılara ihtiyacım vardı.
Planlarımın başında, bu gece anne ve babası evde olmayan en yakın arkadaşım Ritter'ın büyük salonundan havuzlu bahçesine uzanan 4 kişilik bir parti vermekti. Her şeyi ayarlamıştım. Ritter'ın bir Alman'ın şanına yarışır bir şekilde bizim için içkileri halledeceğine emindim. Chen ile konuşmuş ve mümkünse tüm marketi gece Ritter'ın evine taşımasını söylemiştim. Geriye sadece Ritter'ı ikna etmek kalmıştı. Bu konuda bana destek olacağını biliyordum. Cünkü o Ritter'dı, en yakın olduğum insan. Evet Chen ve aramızdaki tek kız olan Bora da bana son derece yakın insanlardı fakat grupta her zaman özel bir bağ hissetiğim kişi Ritter'dı. Onunla hiç çekinmeden her şeyi payalaşabilirdim. Ortaokuldayken sanat öğretmenimiz Bayan Choi'nin çantasına kurbağaları atan kişinin ben olduğumu sadece ona söylemiştim. O ise hiç durmadan bir saat boyunca kurbağa sesi çıkarıp Bayan Chio'nin kurbağaları gördüğünde oluşan surat ifadesinin taklidini yapmış ve gülmüştü. Böylelikle yakalanma korkumu biraz da olsa bastırmıştı. Bazen ikimiz yalnız kalınca kurbağa sesleri çıkarıp o boğuk sesiyle ve benim yanımda olunca bastırmadan ortaya çıkardığı alman aksanıyla "Yaramaz Kai!" dediği olurdu. Bu bile onunla senelerce arkadaş kalmama yeterdi. Sizin yanınızda kendini çekinmeden ortaya seren bir arkadaştan kopmak istemek imkansızdı. O benim için asla ayrılmak istemediğim Limon Saçlı çocuktu. Onun yanında ona Limon Saçlı demeye korkardım çünkü bunu ne zaman yapsam o pek de belli olmayan seyrek kaşlarını çatar ve kendisinin limon saçlı olmadığını iddia ederdi. Daha sonra ise saçlarımı sarıya boyamam için sayısız istek belirtip bu konu hakkında saatlerce konuşurdu.Zil çaldığında çantamı kaptığım gibi sınıftan çıktım. Ritter'ı yemekhanede her zaman oturduğumuz masada beni beklerken bulacağımı biliyordum. Onu gördüğümde kocaman gülümsemeden edemedim. Her zamanki gibi aynı anda iki elmayı birden yemeye çalışıyordu. Ritter hakkında bir insanın bilmesi gereken sadece iki şey vardı ; Ritter bir kedi yavrusu kadar zararsızdı ve her zaman iki elmayı aynı anda yerdi, bu saçma alışkanlığı nasıl kazandığını bilmiyordum ama çoktan alışmıştım. Çarpık dişlerimi umursamadan gülümsememi daha da büyütüp hızlı adımlarla Ritter'ın yanına yöneldim, karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum. Ritter camdan vuran güneşle iyice beyaz tonlarını almış saçları, mavinin en açık tonu gözleri ve büyük gülümsemesi ardından görünen inci gibi dişleriyle tam karşımdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Nightmare // sekai
FanfictionTırnaklarını uzatmaktan nefret edersin. Her zaman iki yastıkla uyursun. Ellerin hiçbir zaman ısınmaz. Bohemian Rhapsody dinleyerek ölmek istediğini defalarca söyledin ve ben de sana defalarca ölümden bahsetmemeni söyledim. En sevdiğin film asla sabi...