Her şeyin filmlerdeki gibi olacağını düşünürdüm. Uyanıp baş ucumda tanımadığım bir kaç insan bulacaktım ve ardından "Ben kimim? Burası neresi?" sorularını onlara yönelterek bana neler olduğunu çözecektim. Bunu gayet doğal karşılayabilirdim, hadi ama hafızamı kaybetmişsem ne olmuş yanı? Altı üstü iki buçuk senem kayıptı değil mi? Bu gayet doğal bir şey olabilirdi tabii eğer bir filmde olsaydık. Ama hayır bir filmde değildik ve bu da doktora karşı avazım çıktığı kadar bağırabilirim demekti. Gerçek hayatta her şey o kadar da basitti değildi, dün gece arkadaşlarımla içerken sabah kendimi bir hastane odasında buluyordum ve hayatım boyunca yüzlerini bir kere dahi görmediğim insanlar çıkıp hafızamı kaybettiğimi söylüyorlardı.Yapmam gerekini yapıp avazım çıktığı kadar bağırdım, annemi aramalarını ve gelip beni buradan almasını söylemelerini istedim. Hatta kamera şakası yaptıklarını bile düşündüm ama herkes gayet sakin bir şekilde bana bakmaya devam etti. Bir ara arkadaki çocuklardan esmer olan ağlayacak gibi oldu ve böylelikle sakinleştim. Ama onlara inanmadığımı söylemeye devam ediyordum. En son hemşirelerden biri bir gazete getirip tarihi gösterdi, doktor cebindeki son model telefonu çıkartıp elinde salladı ve Kaptan Amerika'nın son filminin de ilk onbeş dakikasını izleyince gerçekten 2015te olduğumuzu anladım.
"Adım ne demiştin?"
En son sakinleştiğimde odadan doktorlar ve hemşireler çıkmıştı, çocuklar kendilerini tanıtmış ve esmer olan başucumdaki sigara paketini de alarak kaçar gibi yanımızdan ayrılmıştı. İsim konusunda berbat bir hafızam olduğu için ikisinin de adını çoktan unutmuştum ama bana alınmayacaklarına emindim sonuç olarak tek hatırlamadığım şey isimleri değildi!
"Kris, adım Kris." dedi yatağımın karşısındaki koltukta otururken. "Senin en yakın arkadaşınım."
Gereksiz olduğunu düşündüğüm açıklamasına kafamı sallamakla yetindim. Hiç tanımadığım bir insanı en yakın arkadaşım olarak görmek benim için mümkün değildi, fakat Kris bu ayrıntıyı umursuyormuş gibi görünmüyordu. Hatta konuşmamamı bile umursamıyordum.
"Gerçekten üzgünüm." derken hafifçe koltuğun ucuna gelmişti. "Başından ayrılmamalıydım, uyandığında burada olmam gerekliydi. Sadece iki dakikalığına ayrılmıştım, gerçekten üzgünüm."
"Sorun değil." diyerek sessizce mırıldandım. Anlamadığı şey şuydu ki eğer şimdi bile hiçbir şey demeden kalkıp gitse ona alınmazdım. Onu tanımıyordum, doğal olarak yaptığı ya da yapmadığı herhangi bir şeye alınamazdım. Şu an alındığım bir şey varsa o da Ritter'ın burada olmamasaydı. Başıma bir şeyler gelmişti, bir hastanedeydim ve en yakın arkadaşım yanımda değildi. Belki de çoktan aramızdaki bağlar kopmuştu. Belki de beni kasabada tek başıma bırakıp gitmişti, bana göre daha dün verdiği sözü tutamış ve gitmişti. Kırgın ve her an ağlayacak gibi hissediyordum. Son zaman aktivitelerimizi kaçırmıştım ve en yakın arkadaşlarım artık etrafımda yoktu. Acaba Chen ya da Bora ile konuşmaya devam ediyor muydum? Ara sıra kasabaya beni ziyarete falan geliyorlar mıydı? Belki de üçüyle de artık konuşmuyordum ve birbirimizi çoktan unutmuştuk. Belki de bu yaşadığım benim için bir hafıza kaybı değil de bir hatırlamaydı? Şu anda çoktan unutmuş olduğum arkadaşlarımı hatırlıyor olabilirdim..
Kris'e baktığımda dikkatlice beni izlediğini gördüm. Kasabaya yeni taşındığına emindim çünkü onu daha önce hiç görmemiştim. Kimdi, dediği gibi en yakın arkadaşım mıydı, benim hakkımda neler biliyordu, Ritter'ı tanıyor muydu ya da ona Ritter'dan bahsetmiş miydim hepsini merak ediyordum. Eğer Ritter gitmeden kasabaya taşınmışsa tanıyor ihtimali fazlasıyla yüksekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Nightmare // sekai
Hayran KurguTırnaklarını uzatmaktan nefret edersin. Her zaman iki yastıkla uyursun. Ellerin hiçbir zaman ısınmaz. Bohemian Rhapsody dinleyerek ölmek istediğini defalarca söyledin ve ben de sana defalarca ölümden bahsetmemeni söyledim. En sevdiğin film asla sabi...