Sonunda yapmam gereken şeyi yapmıştım. Bir haftadır odamdan çıkmıyordum. Herkes çoktan beni odadan çıkarma çabalarını sonlandırmıştı. Tao ve Kris yemeğimi getiriyordu, herkesin uyuduğundan emin olduktan sonra duş almaya gidiyordum. Odamda huzurluydum.. Tao'dan aldığım bilgisayar ve romanlarla kendime yeni bir dünya yaratmıştım. Kaçırdığım her şeyi tek tek öğreniyordum... İzlemem gereken filmler ve dinlemem gereken birçok müzik vardı.. Kaçırdığım her şeyi tek tek yakalamaya kararlıydım. Mesela Supernatural'ın son üç sezonunu kaçırmıştım ama okuduğum yorumlara göre bu benim için pek bir kayıp değildi.. Imagine Dragons manyak derecede güzel bir albüm çıkarmıştı.. İzlemediğim onlarca film çıkmıştı karşıma, daha önce aklıma bile gelmeyecek kurgulu diziler bulmuştum. Yani odadan çıkmamak son derece mantıklı bir karardı.
Tüm bunların dışında son bir hafta boyunca Sehun yanıma hiç gelmemişti... Bazen kulağımı duvara dayayıp odasından gelen sesleri dinlemeye çalışıyordum ama çoğu zaman çıt çıkmıyordu.. Nerede olduğunu bilmiyordum, böyle büyük bir yalanla aklımı karıştırmış ve sırra kadem basmıştı. Çoğu zaman gelip bana daha ayrıntılı bir açıklama yapmasını bekliyordum, beni inandırmaya çalışmasını ya da küçük bir şaka yaptığını söylemesini falan, ama o yoktu.
Luna ise birkaç kere kapıma gelmişti, ama "İçeride olduğunu biliyorum Kai." cümlesini duymam kapıyı açmamam için çoğu zaman yeterli oluyordu.. Kesinlikle kafamı dinliyordum.. Hayat böyle çok daha güzeldi... Sessizliğin ve huzurun tadını çıkarmaya çalışıyordum. Çoğu zaman hiçbir şeyi takmadığım anlar oluyordu, sanki hafızasını kaybedip aklı lapaya dönen ben değilmişim gibi davranıyordum.
Yine de Chen hakkında düşünmekten kafayı yediğim zamanlar da olmuştu, bana neden öyle davrandığını bilmiyordum ve bilen birinin de olduğunu sanmıyordum. Şimdiye kadar çıkardığım sonuç şuydu, buradaki hiç kimse beni tam anlamıyla tanımıyordu. Beni umursadıklarından bile şüpheliydim...
Odamın ortasında uzanmış, müzik dinlerken kapımın yumruklanmasını yine takmadım. Nasıl olsa her kimse vazgeçip gider diye düşünüyordum, insanlar nasıl olsa benden kolay vazgeçiyorlardı (mesela Sehun gibi) kapıdakinin de beklemek için hiçbir sebebi yoktu nasıl olsa. Düşüncelerim bu yönde ilerlerken kapımın açılması ve Baekhyun'un anahtarları sallayarak içeri girmesi bende şok etkisi yarattı, yüzümü ellerimle kapatıp kaçacak bir delik aradım. Birinden daha dışarı çıkmalısın Kai cümlesini duyarsam ölebilirdim. Hem bu anahtarlar ben dışında kaç kişide daha vardı Tanrı aşkına?
"Eğer 'dışarı çıkmalısın Kai' diyeceksen hiç zahmet etme çıkmayacağım." Kararlı bir ses tonuyla konuşup kendimi Baekhyun'u göremeyecek bir şekilde yan çevirdim. En az 3 haftaya daha ihtiyacım vardı, daha sonra belki cesaret edip dışarı çıkabilirdim..
"Tao ve Kris sana artık yemek getirmeyeceklermiş." Yerimden hızlıca doğrulup Baekhyun'a baktım. Bana değil de tiksinmiş bir şekilde masamın üzerinde duran muz kabuğuna bakıyordu..
"Ben zaten getirmem, Luna'dan ayrılmışsın galiba, sanırım sana yemek getirecek başka kimse kalmadı.. Üzgünüm aç kalacaksın."
"Ben de Sehun'dan isterim." Ağzımdan çıkan cümleyi duyunca suratımın kıpkırmızı olduğunu fark ettim. Baekhyun kırdığım potu fark etmeden odayı inceliyordu..
"Sehun'la arkadaş olduğunuzu sanmıyorum." dedi Baek ayağıyla yerde duran çöpleri itekleyip. "Öyleyseniz bile o da uzun zamandır okula uğramıyor, yani artık aç kalacaksın." Baekhyun sustuğunda kafam Sehun'un okula uğramadığı ayrıntısına takılı kaldı.. Burası Bastille'di buraya uğramamak diye bir şey olması imkansızdı.. Bu çocuğun amacı neydi böyle? Neredeydi? Gerçi beni ilgilendirmezdi fakat.. Yine de düşünmeden edemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Nightmare // sekai
FanfictionTırnaklarını uzatmaktan nefret edersin. Her zaman iki yastıkla uyursun. Ellerin hiçbir zaman ısınmaz. Bohemian Rhapsody dinleyerek ölmek istediğini defalarca söyledin ve ben de sana defalarca ölümden bahsetmemeni söyledim. En sevdiğin film asla sabi...