Mart/2015
Anlam veremediğim bazı sesler duyuyordum. Her şey fazlasıyla karmaşıktı. Gözlerim bana karşı geliyor ve açılmamak için büyük bir inat gösteriyordu.. Anlamsız bir boşluktaydım sanki, acilen kurtulmam gereken kocaman bir boşluk...
...
"Ne zaman uyanacak?"
Ağlamaklı bir sesin konuşmasıyla dikkatimi tekrar seslere odakladım. Konuşanın kim olduğunu veya kimden bahsettiğini bilmiyordum, başka bir ses duymadan kendimi tekrar karanlığa bıraktım.
...
Elimin üstünde sıcak bir el hissetmemle kendime geldim. Herhangi bir tepki vermek fazlasıyla zordu. İki kişinin dağınık nefes alışverişlerini duyabiliyordum. Odadaki sessizliği bozarak konuşmaya başlayan kişiye odaklanmaya çalıştım.
"Tao, Kendini harap etmekten vazgeç! Her saniye onun yanında olup onu koruyamazdın." odada bir hıçkırık sesi yükseldi. "Bizi yanında istemeyen oydu."
......
Birisinin ağladığını duyabiliyordum.
"Kris ağlıyor musun sen?"
"Hayır! Hayır ağlamıyorum!"
....
Bu sefer beni uyandıran şey birisini başucumda hissetmek oldu. Tekrar gözlerimi açmaya çalışsam da başaramadım ve bu başarısızlık beni can sıkıcı bir paniğin kollarına bıraktı.
"Özür dilerim Kai!" dedi yanımdaki her kimse, kim olduğunu bilmesem de sesiyle içimdeki paniğin yavaş yavaş dağıldığını hissettim.
"O saçma kavgayı başlatmamalıydım. Böylelikle o gece yanımdan ayrılmak zorunda kalmazdın ve bunlar yaşanmazdı. Tekrar birbirimize sarılıp uyurduk." sesi tanımadığıma emindim ama bir şekilde beni rahatlatıyordu.
"Tao ve Kris gelmeden gitmeliyim, seni seviyorum"
Birkaç adım ve ardından kapanan kapının sesi.. Yavaş yavaş kendimden geçiyordum ve benimle birlikte duyduğum sesler de karanlığa karışıyordu...
.....
Bir daha asla içmeyecektim. Asla, asla, asla, asla ve asla ağzıma bir gram içki dahi sokmayacaktım. Başımın ağrısından ölebilirdim. Başımın ağrısı o kadar büyüktü ki benden bağımsız bir birey bile oluşturmuş olabilirdi. Başımın ağrısına kimlik çıkarmalıydım!
Şu an Ritter'ın evin bir taraflarında sapasağlam dans ettiğine yemin edebilirdim. Hatta birazdan gelip benimle dalga geçecekti, sesi kulaklarımda yankılanıyordu, 'Ne kadar da zayıf bir bünyen var Kai." ve daha bir sürü şey.
Gözlerimi açmaya çalışınca yoğun ışık yüzünden pek de başarılı olamadım. Kendimi yan çevirip kafamı yastığa gömmek istedim ama bedenimin hemen hemen her yerinde hissettiğim ağrı buna engel oldu. Ağzımdan büyük bir inlemenin kopmasını önleyemedim. Tüm kemiklerim kırılmış gibiydi. Gözlerimi ışığa yavaş yavaş alıştırarak açtığımda başucumdaki komidinin üstünde sigara paketi görmek zaten karışık olan aklımı iyice bulandırdı. Orada ne aradağına fazla anlam yükleyemesem de üstünde durmadım. Etrafa biraz göz gezdirdip nerede olduğumu anlamak için anlamsız bir uğraş verdim. Bulunduğum oda bir hastane odasına benziyordu. Pekala benzemekle kalmıyordu, beyazlığıyla gözlerimi yakan bir hastane odasındaydım.
Aman Tanrım bir hastane odasındaydım. Aman Tanrım... Dün gece ne olmuştu?! En son Ritter'ların salonunda uyuyakaldığımı hatırlıyordum. Eve hırsız girmiş hepimizi bıçaklamıştı ve bir tek ben mi sağ kalmıştım? Hayır, hayır fazla abartıyordum böyle bir şey olması imkansızdı.. İmkansız mıydı? Kesinlikle imkansızdı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Nightmare // sekai
FanfictionTırnaklarını uzatmaktan nefret edersin. Her zaman iki yastıkla uyursun. Ellerin hiçbir zaman ısınmaz. Bohemian Rhapsody dinleyerek ölmek istediğini defalarca söyledin ve ben de sana defalarca ölümden bahsetmemeni söyledim. En sevdiğin film asla sabi...