Tüm yolculuk boyunca Sehun'un elimi sıkıca saran elleri, aşinası olmadığım yollar, hangisinin daha kötü olduğunu anlamadığım ölüm sessizliği ve ölüm haberinin verdiği acı, Ritter'ın yokluğu, kayıp giden son yıllarım, Ritter'ı bir daha göremeyecek olmaktan daha acı verici olan Ritter'ı bir daha hiç göremeyecek olmanın bilincinde olmak beni ağlatmadı. Ya da çok özlediğim evimi, içinde aile huzuru olmadan bulmak. Anneme sarılıp kokusunu içime çektiğimde ağlamadım, olanları anneme anlatmaları için herkesi salonda bırakıp odama çıktığımda ve yüzümde gerçek gülümsemelerle çekindiğim fotoğraflara baktığımda ağlamadım.
Fotoğraflara bakma merasimim bittiğinde tekrar annemlerin yanına indim, annem dolu gözleri ve şaşkın bakışlarıyla bana baktığında ona bir gülümseme göndermeye çalıştım. Başarılı mıydım yoksa bu gülümseme olarak adlandırdığım şey yüzümde birkaç kasın oynaması gibi mi görünüyordu emin değildim, zaten umrumda da değildi.. Annem endişeli olabilirdi ama ben sadece hafızamı kaybetmiştim, ölmemiştim, ölmüyordum ya da ölümün yakınından bile geçmiyordum. Asıl kötü olan da buydu.
Annemin ve çocukların yanına gitmek yerine birkaç dakika merdivenin dibinde durdum. O an adım atmak içimden gelmiyordu ve ben de öylece duruyor ve öylece evi seyrediyordum. Daha sonra benim odam dışında baştan aşağıya yenilenmiş olan evin içinde değişmeyen başka bir şey daha olduğunu fark ettim. Birkaç adımda küçük bir saksıyı süsleyen bitkiye doğrı yaklaştım. Küçük fesleğen yapraklarından bir tane çekip yavaşça burnuma doğru götürdüm, derin bir nefes çektim içime ve beklediğim işaret buymuş gibi tekrar gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Ağlamak dışında yapabileceğim başka hiçbir şey olmadığını bilmek daha çok ağlamak istememe sebep oluyordu. Her şey bu kadar basitti işte, bir ölü, yaşayan bir ölü, bir fesleğen yaprağı. Bu düşünceyle kahkaha atmak istedim, hıçkırıklarımın arasından kaçan kahkahalarımın gözyaşlarımla tamamen tezat oluşturduğunu biliyordum. Fakat kendimi durduramıyordum. Sonunda dizlerimin üstüne düştüğümde gözyaşlarım ve kahkahalarım kesildi. Yavaşça kendimi karanlığa bıraktığımda ve bedenimi tutacak gücü artık bulamadığımda kendimi yine Ritter'ın evinde düşündüm. Kafamın içinde sarhoştum, arkadaşlarımın itiraz nidalarına karışan bir şaheser kulaklarımı dolduruyordu ve ben tıpkı o gün olduğu gibi kendimden geçerken "Too late, my time has come" sözlerini duyumsadım, durumuma ne kadar uygun olduğu düşüncesi kafamdan geçen son şey oldu. Kendimi karanlığa bırakırken bir şekilde yüzümde minik bir gülümsemenin olduğunu biliyordum...
..........
En başından böyle olmalıydı. O gecenin sabahı tıpkı şu an olduğu gibi gözlerimi odamda açmalıydım. Annem bana çok içtiğim için bağırıp çağırmalıydı, Ritter yaşıyor olmalıydı, okulda her zaman buluştuğumuz yerde buluşup birbirimize neler olduğunu anlatmalıydık.
Gözlerimi açtığımda tüm bunların olmasını diledim, böyle olsaydı belki başımda sessizce ağlayan Sehun olmazdı ve ben de daha az acı çekerdim.. Herkes daha az acı çekerdi, herkes daha fazla mutlu olurdu.
Uyandığımı fark etmeyen Sehun ağlamaya devam ederken elimi uzatıp ona dokundum, yatağımın hemen kenarına yerleştirdiği sandalyede dirseklerini yatağıma dayamıştı ve elleriyle yüzünü kapatıyordu. Ona dokunduğumda hafifçe korksa da hemen toparlanıp yanlış bir şey yaparken yakalanmış gibi hızla gözyaşlarını silmeye çalıştı. Tek kişilik yatağımda biraz daha yana kayarak ona yer açmaya çalıştım, başta biraz kuşkulu baktı ardından ayakkabılarını çıkarıp yanıma geldi. Açtığı kollarına girip beni sıkıca sarmasına izin verdim. Gökyüzü çoktan kararmıştı ve Bastille'ın aksine hava oldukça serindi. Sehun'un kalp atışlarını dinleyerek gözlerimi kapattım. Onu yanımda hissetmenin verdiği huzuru seviyordum fakat aynı huzuru onun için sağlayamadığım gerçeği gün gibi aşikardı. Benim için tıpkı az önce olduğu gibi defalarca kez gözyaşı döktüğüne emindim. Son iki senesini kendi acım yüzümden ona zindan ettiğime emindim. Önümüzdeki yılları yine aynı sebepten dolayı yine onu üzerek geçireceğimi biliyordum ve bu Sehun için istemediğim durumdu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Nightmare // sekai
FanfictionTırnaklarını uzatmaktan nefret edersin. Her zaman iki yastıkla uyursun. Ellerin hiçbir zaman ısınmaz. Bohemian Rhapsody dinleyerek ölmek istediğini defalarca söyledin ve ben de sana defalarca ölümden bahsetmemeni söyledim. En sevdiğin film asla sabi...