3

2K 236 211
                                    

Yola çıkalı yarım saat oluyordu, geçtiğimiz yerlerin tanıdıklığıyla surat astım. "Keşke dinlenme tesisinden direkt Busan'a gitseydik. Boş yere Seul'e kadar gittik."

"Ben eğlenmiştim yolda."Bu cevabı herhangi biri vermiş olsa bana kendimi kötü hissettirmemek için böyle söylediğini düşünürdüm, ancak Jeongguk'un öyle bir havası vardı ki gerçekten sırf yolda eğlendiği için yine olsa yine Seul'e gidip dönebileceğini düşündürtüyordu bana.

"Ben de eğlenmiştim." Otogara gittiğimizde yapmam gereken itirafı geç de olsa yaptığımda gülümsediğini gördüm. Bir süre sonra gözüm radyoya çarptı ancak şarkı dinlemek değil, onunla konuşmak istiyordum. Alışılmışın dışında bir insandı ve ona olan merakımı bastıramıyordum. "Nerelisin?"

"Busan'da doğdum ama kendimi bir şehire bağlı olarak tanıtmayı sevmiyorum, Koreliyim diyebiliriz o yüzden." Ondan bekleyebileceğim bir cevaptı, şaşırdığım şey Busan'lı oluşuydu. Busan'a gideceğimizi söylediğimde memleketi olduğundan bahsetmemişti hiç. Kendime engel olamayarak daha fazlasını sordum. "Evin nerede?"

"Arkamızda."

"Hayır yani, gezin bittiğinde karavanı bırakıp nereye gidiyorsun?" Bana bakmaya başladı, sanki tuhaf bir şey söylemişim gibi.

"Gezim bitmiyor ve ben de karavanımı bırakıp gitmiyorum." Biraz sert bir cevaptı ancak emindim ki onun da bir sınırı vardı, tüm gün yollarda olmak kolay değildi. Ağzımı tekrar açacaktım ki ben soramadan cevapladı beni.

"4 yıldır." Uzun bir süreydi. Tahmin ettiğimden çok daha uzun bir süreydi. Bu da aklıma yeni bir soruyu getiriyordu tabii ki. "Geçimini nasıl sağlıyorsun?"

Sorumu es geçerek başka bir soru yöneltti bana, daha doğrusu izin istedi. Otoyolun biraz dışına çıkmasında sorun olmadığını söylediğimde karavanı yan tarafta kalan toprak yola sürdü. Biraz ilerledikten sonra ben ağaçları incelerken cevapladı sorumu. "Yoldan birilerini alıp, sonra da otoyoldan çıkarıp paralarını alıyorum."

Cümlesini kurması ve yüz ifademe bakıp kahkahalarla gülmesi arasında saliseler vardı ve ben o saliseler boyunca ölüp ölüp dirilmiştim. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki ağrımaya başlamıştı. Refleks olarak elimi kalbime götürüp gözlerimi kapattığımda kahkahası kesilebilmişti sonunda. "Fotoğrafçıyım. Gezdiğim yerlerin fotoğraflarını internetten satıyorum. Çok para kazandırmıyor belki ama benzinimi karşılasa yeter benim için."

Arabayı durdurup arkamızda kalan kapıyı açtı. İçeri geçerken peşinden gidip gitmeme konusunda kararsızdım, neyse ki kısa süre sonra elinde albüm olduğunu düşündüğüm bir şeyle geri döndü. Sayfaları arasında biraz gezdikten sonra açık bıraktığı fotoğrafı bana çevirdi. Terk edilmiş bir seraya benziyordu. Ya da bir kış bahçesinin cam kısmıydı, emin değildim. Ne olursa olsun güzelliği büyüleyiciydi. Burayı bir gün görebilmek isterdim ancak kim bilir hangi ülkedeydi.

"Bir keresinde aşağıdaki otobandan geçerken girdiğimiz toprak yol gözüme çarpmıştı. Öyle keşfettim." Duyduklarımı doğru algılamış olmayı diliyordum, buraya mı gidiyorduk? İçimdeki heyecana engel olamazken bir yandan da kendime kızıyordum. Bu yoldan defalarca kez geçmiştim ancak bir kez olsun şu toprak yola dikkat dahi etmemiştim. Her geçişimde varacağım yere hayatım buna bağlıymışçasına odaklı olmasaydım belki de burayı önceden keşfedebilirdim. Düşününce, burada bir sürü fotoğraf çekinmem gerekiyordu ve telefonumun şarjı yoktu. Hızla telefonumu kontrol ettim, %7 kalmıştı.

"İçeride priz var." Telefonuma bakmamdan anlamış olacak ki ben sormadan yönlendirdi beni. Teşekkür edip kemerimi açtım ve kapıdan geçip karavanın içine adımladım, dışardan görmüş olsam da ilk kez içeri giriyordum. Güzel dekore edilmişti, etrafa ahşap ve beyaz renkler hakimdi. Arkaya geçtiğiniz gibi sizi ufak bir oturma grubu karşılıyordu. Hemen ardında solda buzdolabı, sağda ikili bir ocak ve lavabo vardı. Priz de burada bulunuyordu, telefonumu şarja taktım. Etrafı incelediğimi anlamaması için geri dönmem gerekiyordu, zaten karşımdaki kısacık koridorumsu yolun sonundaki yatağını görebiliyordum. Bu kadardı karavanı.

Lavenders || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin