9

1.7K 216 123
                                    

Seul'e gelmiştik sonunda, kısa süreliğine açtığım telefonuma düşen yüzlerce cevapsız aramayı es geçip Eunwoo'ya mesaj attım, bana anında dönüş sağlarken annemlerin Busan'a yeni geldiğini öğrenmiştim. Ona teşekkür edip telefonu geri kapattım ve emlakçıyla konuşan Jeongguk'un yanına geri döndüm. Acelemiz olduğu için evi ederinin oldukça altı bir fiyata satmış olsak da bunu sorun etmiyordum, bir an önce kurtulmak istiyordum. Emlakçıdan çıkıp iş yerime gittik, oradaki arkadaşlarımla kısa bir vedanın ardından bu şehirdeki hayatım bitmişti. İş yerimin önünde bekleyen karavana binip Jeongguk'a bu şehirden ayrılmak istediğimi söyledim, büyük ihtimalle ailem yola çıkar çıkmaz beni bulmak için buraya geleceklerdi. Şimdi anlıyordum Jeongguk'un neden Busan'a gitmek istemediğini, birileriyle karşılaşmaktan korkuyordu.

Olsundu. Kaçarak yaşamak sandığım kadar kötü değildi, tüm Kore bizimdi sonuçta. İstediğimiz yere gidebilirdik.

Kullandığım çoğul ekin yarattığı farkındalıkla Jeongguk'a baktım. O benimle bu yola çıkacak mıydı ki? Nereye kadar onun peşinde dolanacaktım?

Bu düşüncelerim bana son 24 saatte yaptıklarımı hatırlattı. Düğünümden kaçmış, işimden istifa etmiş ve evimi satmıştım. Gidecek bir evim, arkadaşlarım veya bir ailem kalmamıştı. Bunları yaparken adrenalinin etkisiyle pek düşünemesem de şu an oturunca farkına varıyordum bir şeylerin. Gözlerim dolarken Jeongguk'a arkada olacağımı söyledim ve zar zor kendimi kapının diğer tarafına attım. Yere çöküp dizlerimi kendime çektim, ne yapacağımı bilmemenin farkındalığı vardı üzerimde.

Arabanın durduğunu hissetsem de başımı kaldırmadım, ara kapının sesi duydum ve Jeongguk'un ayakkabılarının görüş açıma girmesine izin verdim.

Yanıma çömelip elini sırtıma koydu, bana seslenirken gözyaşlarımı daha fazla tutamadım. Hem o erkek adam ağlamaz demezdi bana, emindim bundan.

Kendimi tuttuğum onca zamanın acısını çıkarır gibi ağlamam güçlenirken Jeongguk yere tamamen oturup göğsüne çekti beni. Nefesim daralıyor, hıçkırarak ağlıyordum. Oysa saçlarımı okşayıp iyi olacağımızı söylüyordu.

"Kimsem kalmadı." dedim ona. "Kimsem kalmadı Jeongguk."

Ben ağlamaya devam ederken o duymaya en çok ihtiyacım olan cevabı verdi bana, "Ben varım Taehyung."

O vardı. Korkmama gerek yoktu çünkü o vardı.

"Beraber aşacağız bunları, çok güzel yerler göreceğiz. Çok güzel günlerimiz olacak. Ben yanındayım güzelim, korkmana gerek yok."

Neden yanımda olduğunu sorgulamadım. Herhalde yarım saat boyunca öyle ağladım ve o da sürekli yanımda olduğunu tekrarlayıp durdu. Elleri saçlarımdan ayrılmadı, ben de kafamı göğsünden kaldırmadım hiç. En son yarım saatlik ağlamanın verdiği mayışıklıkla kafamı kaldırdım, o da bunu fark etmiş olacak ki uyumak isteyip istemediğimi sordu. Normalde asla uyumayacağım bu saatte uyumayı sorun etmedim, bozulacak bir uyku düzenim yoktu artık. Onu onaylandığımda kalkmamı beklemeden bir elini kırdığım dizlerimin altına geçirdi, saçlarımdaki elinin de sırtıma kaydığını hissettim ve beni yatağa taşımasına izin verdim. Bu patlamayı hemen yaşayıp atlatmam en iyisiydi, uyanınca daha iyi hissedeceğimin bilinciyle kapattım gözlerimi.

***

Uyandığımda haklı olduğumu fark ettim, kesinlikle yenilenmiş hissediyordum. Ağlamak beni rahatlatıyordu her zaman ama bugüne kadar pek tercih etmezdim bu yolu, ne zaman ağlasam kınayan bakışlarla karşılaşıyordum.

Jeongguk yanımda uyuyordu, sanırım ben uyuduktan sonra gelmişti.

Onu uyandırmadan yataktan kalktım, dolaplarına hızlıca göz atarken tek bir şeyi arıyordum, fotoğraf albümünü.

Lavenders || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin