Yola devam ediyorduk, hava kararmıştı. Lokantadaki son konuşmamızdan sonra Jeongguk düşünceli halimi fark etmiş, konuyu açmamıştı bir daha. Şimdiyse başka şeylerden bahsediyorduk, ona uçağa binemediğim için yurtdışındaki önemli bir projeyi reddettiğimi ve bu yüzden terfi alamadığımı anlatıyordum, aslında komik bir hikayeydi çünkü yerime gönderdikleri çalışan Japonya'ya iner inmez oraya kendisini almak için gelen insanların önünde yere kusmuştu ve iyi bir başlangıç yapamamıştı tabii ki. "İkimiz de adam olup korkmadan uçağa binebilseydik o proje çok iyi yerlere gelebilirdi."
Jeongguk beklediğim üzere adam olmak tabirine takılıp kaşlarını çattı, "Ben de gemiye binemiyorum, ne yani adam olmuyor muyum şimdi?"
"Gemiye binemez misin?" Onayladı, "Bu yüzden en büyük hayalimi gerçekleştiremiyorum ya, Avrupa'ya gitmek. Uçağa da karavanımı almıyorlar maalesef."
"Kuzey Kore'den geçmeye ne dersin?"
"Mantıklı, en azından karavanımla beraber ölmüş olurum."
Ikimiz de gülerken öylesine bir soru sordum, bir cevabı olduğunu bile düşünmüyordum. "Gemiye binememenin bir nedeni var mı?" Bir süre sessiz kaldı, cevap vermeyeceğini sanarken anlatmaya başlamasıyla dikkatimi ona verdim.
"Busan'lı olduğumu biliyorsun, ailem de orada balıkçılıkla uğraşıyordu. Bir gün denize açılmak istedim, balık tutmak için değil de yalnızca denizde olmayı sevdiğimden. Özgürlükçü ruhum, ne yaparsın... Tabii, o zamanlar 15-16 yaşlarındaydım. Doğru düzgün kullanamazdım tekneyi. Denizin ortasında durup kaldım, ne yapacağımı da bilemiyordum. Oturup ağlamaya başladım. Akşama doğru yanıma tanıdığımız bir balıkçı yaklaştı da, o kurtardı beni. Eve gidince ailemden bir güzel azar işittim, tekneyi boş yere meşgul ettiğim için. O gün o kadar korkmuştum ki bir daha da binmedim hiçbir deniz taşıtına."
İlk defa ailesinden bahsediyordu. Aklımdaki soruyu sormakla sormamak arasında kararsız kalmıştım, ama bu konudan çok da rahatsız gözükmüyordu. Umursamazdı daha çok. Biraz düşünceydi gerçi, yine de sordum. "Ailenle görüşüyor musun?" Kafasını iki yan sallayarak cevap verdi. Tahmin etmiştim. "Arada abimle görüşürüz ama, yılda bir kez ancak."
Onayladım onu. Otoyol iyice karanlık olduğu için dışarıyı göremiyordum, ben de onu izlemeye başladım. Yüzünü incelerken aralanan dudaklarına kaydı bakışlarım, esniyordu.
Esniyordu!
"Uykun mu geldi senin?"
"Biraz."
"Bir de biraz diyor ya, kenara çek. Biraz dinlen, öyle devam ederiz."
"Ama yetişmemiz gereken bir düğün-"
"Yetişiriz ona her şekilde, daha var hem. Sen çek kenara." Durabileceği bir yer bulduktan sonra kenara yaklaşırken bir bana, bir de direksiyona bakıyordu. Kendiyle savaşıyor gibiydi. "Sen kullanmak ister misin?"
"Hayır, ben de yoruldum. Ben de dinleneceğim."
Uykulu haliyle beni onaylarken sonradan hatırladığı gerçekle bakışları bana kaydı, "Pekala sen yatağa geç ve ben de-"
"Senin için sorun olmayacaksa beraber yatabiliriz." Onun karavanını incelerken o kadar etkilenmiştim ki ikinci bir yatağa ihtiyaç duymayışından, şu an bunu benim bozmasına sebep olmak istemiyordum. O böyle bağımsız kalmalıydı, kendi kendine tek yataklı, tek odalı karavanında yaşamaya devam etmeliydi. Sanki bir şeyi değiştirsem suç işlemiş olacak gibi hissediyordum. Tarihi bir eseri restore etmeye çalışırken daha da bozan o aptallar gibi olurum diye korkuyordum.
"Taehyung, benim için sorun değil. Sen yatabilirsin."
"Ah, rahatsız mı oldun? Özür dilerim, bir an unuttum. Tabii ki, benimle beraber uyumak istemeyebilirsin." Gerçekten de unutmuştum, onun için bir erkekle beraber uyumanın anlamı benim için olduğundan daha farklı olmalıydı. Hala alışamamıştım buna. "Hayır, ben sen rahatsız olursun diye düşünmüştüm. Senin için sorun yoksa benim için de yok."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavenders || Taekook
FanfictionTaehyung'un yetişmesi gereken bir düğün vardı ve Jungkook değişik bir yol arkadaşıydı. #1 - taegguk #5 - jeongguk #6 - vkook