On Sekiz - Dördüncü Yol

191 82 119
                                    

Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın.
-Cahit Külebi

-Cahit Külebi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🪷

En sevdiğin insanın yaşadığı şehirde gidebileceği yerleri bilmek, onu bu kadar iyi tanımak güzeldi. O insanın ilk sıkıntıda kendini sana değil, gitmesi gereken yerlere değil, boşluğa bırakması ise başlı başına vicdan azabıydı. Sorunun bir kaynağı, bir yolu mutlaka olmalıydı. Bunu görememiştik. Günden güne, bir saatten başka bir saate kaybetmiştik. Bedenini, ruhunu, mutluluğunu kaybettiğinde bunu görememiştik. Canımın acısı damarlarımı tıkıyordu. İlk kez bu kadar huzursuz ve bu kadar çaresiz hissediyordum.

Mete'nin gidebileceği her yere bakmıştık. Aslında çok da fazla seçenek yoktu önümüzde. Onu ararken hayatını gözden geçirme fırsatım olmuştu. Mete'nin hayatı bizden ibaretti. Ne sevdiği biri ne bir uğraşı ne de hayali vardı. Belki vardı ancak bilmiyorduk. Her bağırışının ardında bir içine kapanma söz konusuydu. Mete konuştuğu kadar susmuştu.

Sonuç olarak evdeydik. Kasvet içimize çökmüştü. Salonun ortasına düşen ateşin etrafında oturuyorduk. Bir hiçle geri dönmüştük.

Melikşah elini yumruk yapıp sertçe yere vurdu. Giden gelecekmiş gibi, "Nasıl hala bulamıyoruz, delireceğim." diye bağırdı. Gözleri kan kırmızısıydı. Çok korkuyordu. Hepimiz gibi onun da ruhundan duman çıkıyordu.

Bam telime dokunacak en büyük olay yaşanmıştı. Buna rağmen, "Bulacağız. Sinirlenip panik yapmayın, bulacağız." dedim, herkes en az benim kadar umutlu olsun istedim.

İnancım her saniye umutsuzluğa dönüşse de yeni umutlar doğurmanın bir yolunu buluyordum. İçim sızım sızım sızlasa da sabredebiliyordum. Bundan başka da bir çarem yoktu. Parmaklarımı, ayaklarımı kırmışlardı. Buna rağmen Mete'ye koşacak gücüm vardı.

Oğuz kapıdan içeri girerken elindeki telefonu kapatıp cebine koydu. "Yok, otobüs bileti de almamış." dedi, karamsarlığı bulaşıcıydı. Bir kapı daha kapanmıştı.

Oturduğu koltuktan hevesle doğruldu Ece. "Bir yerden araba bulup Ankara'ya gitmiş olmasın? Neco'dan falan almıştır belki arabayı?" Sesi o kadar hevesli geliyordu ki bunun pek mümkün olmayacağını söyleyemedim.

"Olabilir, bir arayıp sorayım." derken tekrar cebinden telefonu çıkarıp salondan ayrıldı, Oğuz.

"Almış olsa çoktan söylerlerdi. Yine de sor." dedi Melikşah dudak bükerek. Stresten tırnağının kenarındaki etlerle oynayıp kanatmıştı. Hala canını acıtmaya devam ediyordu.

"Polise gitmemiz lazım." diye mırıldandım. Gidebileceği tüm yerlere bakmıştık. Artık iş bizden çıkmıştı. Öylece oturup beklemek zor geliyordu.

IŞIKSIZ YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin