🕸
Hiçkimsenin hayatına nedensiz girmedim. Önce onlar benim nedenlerimi değerlendirdiler, sonra beni kapılarından içeri buyur ettiler. Bu, hayatımdaki herkes için böyle olumuştu. Sadece onunla böyle olmadı. Onun kapısını çaldım, bana kapısını açtı ama içeri ondan izin almadan girdim. O kapıdan içeri kendi isteğimle girdim.
🕸
Elimde peri tozları vardı. Işıl ışıl parlayan, bütün iyilikleri içinde barındıran peri tozları. Bencillik yapmadım. Dünyanın dört bir yanına savurdum. Her yer daha aydınlıktı artık. Dünyanın her köşesi benim iyiliğimin esiriydi. Bu peri tozları tek bir yere yetmedi. Tek bir yere bir zerresi bile ulaşmadı: benim evim.
Benim vatanım belli değildi. Benim evim yoktu. Hayır benim evim vardı ama dört duvarı ve çatısı olan bir ev değildi sadece. Benim evim, içine asla iyilik bulaşmamış, her işin sonu kötülüğe çıkan bir evdi. Evimin temeli, yeşil gözlerin sahibiydi. Evimin kolonları, beni sıkı sıkı saran kolların sahibiydi. Evimin duvarları, tek bir sözüyle beni dünyanın en mutlu insanı yapan sesin sahibiydi. Evimin eşyaları, üzerime doğru gelen acıları savurmak için önümde siper olan bedenin sahibiydi. Evimin çatısı, bana babalık yapan adamın kalbiydi. Kalbimde taşıdıklarım benim evimdi. Saçtığım peri tozlarının ulaşmadığı tek yer benim evimdi.
Herkesi iyileştirmek isteyip kendi kanayan her yara da benimdi. Herkes olmayan her şey benimdi. Benim evimdi.
Benim ailem, evimdi.
Benim ailem beş kişiydi.
Ben ise Ahu Alâ Keskin'dim. Daha fazlası olmaya gerek de yoktu.
Benim, benden önce sevdiklerim vardı. Kendimden önce düşündüklerim, kendimden önce onlar için nefes aldığım insanlar vardı. Düştüklerinde dizlerinin altına elimi koyduğum beş nefes vardı. Onlar benim en kimsesiz tarafımdı. Kimselerin içinde kimsesiz kalmış olanlarımdı.
Ece, Melikşah, Mete, Oğuz.
Bir de baba gibi sevdiğimiz Halit Abi.
Dördüncü soygunumuzu planladığımız masadaydım bu dört kişiyle. Öyle afili soygun masalarından değildi. Sabah kahvaltımızı, akşam yemeğimizi yediğimiz bu masada bir de soygun planlarımızı yapıyorduk. Buraya taşınalı henüz bir ay olmuştu. Yeni bir tezgaha adım atalı bir ay. Göçebe gibi bir hayat sürsek de burayı hepimiz sevmiştik. Bu şehrin bütün hayatımı değiştireceğini buranın havasını ilk soluduğumda anlamıştım. Bu seferki işlerimiz hepsinden farklıydı. Bu sefer, hayatımızı sürdürmek için kazanacağımız paranın peşinde değildik. Mesele abimizi kurtarmaktı. İki milyon kadar para vuracak, senetleri alacak ve abimizi özgürlüğüne kavuşturacaktık. Kasamızda beş yüz bin liradan fazla bir kuruş bile yoktu. Belki de bu gece bir milyona tamamlayacaktık. Elimizde patlamazsa elbette.
Biz bir soygun ekibiydik. Aslında bir ekipten önce bir aileydik. Halit abi bizi yıllar önce bir araya getirmişti ve bizden bir aile kurmuştu. Ne aile ama... Dünyanın bütün dengesiz insanları bu masadaydı. Dünyanın en tutarlı insanları da bu masadaydı. Dünyanın en öfkeli insanları ve dünyanın en sakin insanları da bu masadaydı. Aslında benim için tüm dünya bu masadaydı. Benim dünyam bu kadardı. Halit abi bizi bir araya getirdikten sonra hayat daha kolay bir hal aldı. Lakin o da uzun bir süredir yoktu. Yaklaşık kırk gündür yurtdışındaydı. Ondan önce ise neredeydi bilmiyorduk. Nasıl olmuştu bilmiyorduk, ne yaşanmıştı bilmiyorduk. Ancak Halit abi iki milyonluk senetler yüzünden yurt dışına kaçmıştı ve oradan bize haber göndermişti. Ülkeye dönemiyordu. Tek çare iki milyonu bir araya getirmekti. Daha doğrusu bir buçuk milyonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IŞIKSIZ YOL
AksiBiz altı kişiydik. Vasfımız hırsızlıktı. Kurallarımıza uyan herkesten çalardık. Tek bildiğimiz birbirimizi korumak ve yalnızca birbirimizi sevmekti. Önce dostlarını sevecektin, onları koruyacaktın. Başka önceliğin olmayacaktı. Biz birbirimizin öncel...