Dağban ve Tegin Aşkı - 1 // Salpan

56 3 18
                                    

*-*
Diğerlerinden bağımsızdır. İkinci bölümü de gelecektir. 
*-*

Saltuk Dağ'a geri döndüğünde içindeki o kıpırtıya sus demeye çalışıyordu. Burası hanı olacağı varis olduğu topraklardı. Bir süredir Horasan'da eğitim alıyor ve yeni bakış açıları kazanıyordu. Aradan iki bahar geçmiş, topraklarına geri dönmüştü. Babası Toygar hanın onu beklediğini biliyordu fakat küçük bir sürpriz yapmıştı, beklediğinden biraz daha erken gelmişti. Atı hızla Dağ'ın muhafazakarlarına doğru sürmeye çalıştı. Dağbanlar teginlerini gördüklerinde kapıyı açtılar.

Atı ile otağın olduğu alana gelmeye çalışırken halkın Saltuk'u fark etmesi çevresini sarmalarıyla son bulmuştu. Çocuklar "Tegin geldi! Teginim!" diye bağırırken gülümseyerek çocuklara sarıldı. O sırada candaşı Tilbe Dağbanbaşının yanına doğru koşarak gitti. "Çolpan! Çolpan buraya gel çabuk!"

"Ne oldu Tilbe, ne edersin?"

"Sana muştulu bir haberim var."

"Söylesene aydı."

"Saltuk geldi." Çolpan bu cevap ile dümdüz durdu. "Muştulu haberin bu mudur, Tilbe? Bu bana yalnızca kötülüktür."

"Aydı ama Saltuk'u merak ederdin. Geldi işte."

"Etmem Tilbe. Ben sınırları dağbanları kontrole giderim." Çolpan kendi otağından çıktığında çevresi sarılan Saltuk'un orada olduğunu gördü. Yüzünü görmeden hızlıca atına bindi ve atını hızla sürdü dağlara doğru. O kadar hızlı bir şekilde atıyla dört nala gidiyordu ki, Tilbe onun bu davranışına gülmüştü. "Ben sanki seni bilmem, heyecanını göstermemek için kaçtın."

Çolpan ise Tilbe'ye içten içe kızar bir halde dağ sınırına doğru ilerlemişti. O sırada gelen oku fark etmedi ve kolundan yaralandı. Atı da hızla sürdüğü için yere doğru yuvarlanmıştı. Dağbanlar etrafta yoktu ve pusuya düşürülmüştü. O sırada bir dağban koşarak Çolpan'ın yanına geldi. "Dağbanbaşı. İyi misin?"

"Yaralandım, neler olur?"

"İtler gelmiş dağbanbaşı, birkaçını indirdik ama okçular dağın köşesindedir. Seni de Kün Ata'ya götürmek gerek."

Çolpan dağbanın kolunu tuttu. "Hayır, çekesin oku. Devam ederim."

"Sana bir şey olursa hanımıza ne deriz, Çolpan?"

"Çek derim. Devam etmem gerekir." O sırada bu ikilinin tartışmasını kesen itler üstlerine bir ağ atmıştı. Korkunç yüzlü ite benzeyen adamları gördüğünde anlamıştı Çolpan İtbaraklar geldiğini... Yutkundu, Dağ'a haber vermeleri gerekiyordu ama nasıl bilmiyordu. Bu sırada tutsak bir dağbanbaşı olarak çıldırmış durumdaydı, Dağ'a bir şey yapmalarından korkuyordu. İtbaraklar gittiği her yeri mahvediyordu sanki. İtbarakların başındaki Olaf Çolpan'ı gözlüyordu. Çenesini sıktı Çolpan, ne yapacağını bilemez haldeydi bu itlerle.

"Türk hatunu ne güzelsin sen." Çolpan'ın çenesinden tutmuştu, Çolpan tükürdü adama. "Çekesin ellerini benim yüzümden. Kırarım ilk fırsatta." Yere çöktü Olaf. "Sesin çok çıkmasın, Dağ'ını yakarım."

"Dağ'ımdan uzak dur!" diye bağırmaya başladı Çolpan, elleri bağlıyordu, adama saldırmaya çalışıyordu. "Diğerleri de senin gibi güzelse merak etme, Dağ'ını yakmam." Dedi pis bir gülüşle. Çolpan kötü kötü bakmaya devam etmişti. Yanındaki dağban Çolpan'a seslendi. "Dağbanbaşı ne yapacağız, kaçmamız lazımdır." Çolpan başını salladı ama ne yapacağına karar vermemişti.

Çolpan vurulmadan önce bir dağbanbaşı çoktan Dağ'a doğru yola çıkmış haber vermeye gitmişti. Islık okları atıp öncesinde bir olay olduğunu iletti. Dağ'daki herkes oklarını ve silahlarını alıyordu. O sırada Öktem atıyla geldi. Saltuk, Kün Ata ve Toygar han yan yana durmuş halkın telaşını azaltmaya çalışıyorlardı. Öktem "Hanım, it yüzlü adamlar gelmiştir. Kün Ata'nın anlattığı hikayelerdeki adamlara benzer. Dağbanları tutsak aldı ben kaçtım, size haber vermek için." Etrafta sınırdaki dağbanların aileleri ağlamaya ve çığlık atmaya başlarken Tilbe herkesin içinde Öktem'i ittirdi. "Çolpan nerde, Dağbanbaşı nerde?"

Çolpan ve SaltukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin