Tutkal

257 29 66
                                    

Soğuk hava ellerimi dondururken parmaklarımı içe,üstümde Görkem'e ait olduğunu bildiğim daha doğrusu birebir kokusu sindiği için onun olduğunu anladığım kazağın içine büktüm. Ellerim üşüyordu. Ayaklarımda...Hava çok soğuk olmamasına rağmen içimin buz gibi olduğunu hissediyordum. Yanlış anlama anne. Bir yıl boyunca,yaz kış fark etmeksizin buz gibi havalarda bile sokakta yatmış insanım. Dayanıksız olduğunu düşünme yıllar önce bıraktığın oğlunun. Şimdilerde birazcık çelimsizleştim sadece,başka bir nedeni yok.

"Üşüyor musun?" Yan tarafımdan Görkem'in havadan daha soğuk sesi gelince gözlerimi yüzüne çıkarıyorum.
Zaten ondan tarafa bakıyordum ama yüzüne bakacak kadar cesaretli değilim,bana kızgın çünkü. Susuşundan,hiç konuşmayışından bile anlıyorum.
Yüzüne bakıyorum şimdi. Koyu kahverengi gözleri gözlerim onu bulunca koyulaşıyor. Bedenim geriliyor. Sinirleniyor olmalı.

"Birazcık,hava soğuk değil mi?" dedikten hemen sonra gözlerimi kaçırsam da yeniden bakıyorum kahvelerine.

"Hayır soğuk değil."Beni azarlayıp önüne döneceğini düşünürken kazağın üstüne giydiğim yine ona ait olan kapkalın örme hırkanın düğmelerini iliklemeye başlıyor. Ben bunu yapamıyorum anne,eğer beni bırakmasaydın yapamadığımı bilirdin. Ondan isteyemeyeceğim için de öyle açık bir şekilde bırakmıştım evden çıkmadan önce.

"Hem üşüyorum diyorsun hem de önünü kapatmıyorsun."

En üstteki mavi düğmeyi de ilikledikten sonra boynuna doladığı atkıyı çıkartıp seri hareketlerle boğazıma sarıyor. Hemen ardından hırkanın şapkasını kafama geçiriyor. Sarı saçlarımın bir anlığına avuçlarının içinde dağılmasıyla elini hızla çekiyor,bunun onu ürperttiğine yemin edebilirim. Bana dokunmaktan kaçınıp duruyor.

"Ben yapamıyorum." deyip gözlerimi siyah spor ayakkabılara dikiyorum.Utanç verici bir şey değil kesinlikle ama Görkem'in yargılayıcı bakışlarının altında her halimle eziliyorum. Beni o kadar küçük görüyor ki,bir hiç gibi... Haksız diyemem ama paramparça olan kalbimi un ufak etmeye yemin etmiş gibi olan davranışlarını kaldıramıyorum yine de.
İnsanları önemsemek istemiyorum,önemsemezdim de ama söz konusu Görkem ve Giray olunca onları önemsememek gibi bir seçenek veremiyorum kendime.

İki haftadır yanlarında yaşıyorum. Ve Görkem'in bile arada bana attığı duygusu sezilmeyen bakışlarını sevmeye başladığımı fark ediyorum.

"Neyi yapamıyorsun?" Büktüğüm dudağımı ıslatmak için ağzımın içine alıyorum alt dudağımı. Bakırımsı bir tatla suratım istemsizce buruşuyor. Dudağım sürekli kanayıp duruyor. Günlerdir geçmeyen yaranın canımı yakmadığı zaman aralıkları sadece Giray'ın misk kokulu dudaklarının dudaklarımı öpmek isteyip de yarayı öptüğü zamanlar. Ufacık ufacık öpüyor. Canımı acıtmak istemeyişi, bana kıyamayışı içimdeki kırıklıkları yavaş yavaş ama güçlüce yapıştırıyor. Sımsıkı yapıştırıyor tuzparça olmuş ruhumu.

Giray benim tutkalım ve onun yapıştırdığı şeyleri ondan başka kimse sökemez sanırsam.

"Disparkis..." diye fısıldıyorum. Hecelerin yerini yine birbirine karıştırdığımın bilincinde. Zor kelimeleri telaffuz etmeyi hiç beceremedim. Öyle bir zaman hatırlamıyorum en azından.

"Bağcık bağlayamam ya da düğme ilikleme işi...Örgüler...Hiçbirini yapamıyorum. Belki erken yaşta öğretilseydi yapabilirdim ama.." Susup cevabını bekliyorum.

"Dispraksi mi?" dediğinde dudaklarımı birbirine bastırıyorum yaranın acımasını önemsemeden. Alt dudağımın orta yerinde... Sıcak kanı hissedince yalıyorum.

"O yüzden mi konuşurken sürekli duraklıyorsun? Uzun kelimeleri hecelere ayırmanın nedeni bu muydu?" diyor. Sesi küçümseyici ama gözleri öyle demiyor. Bakışları bilirim ben.

Dünya Gül Bana || BoyloveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin