Tüm gün boş boş oturmaktan başka bir şey yapma isteğiyle yanıp tutuşsam da bu evde yapacak hiçbir şey yok. Giray sabah erkenden uyanıp gitmiş,bu aralar erkenden çıkıp geç saatlere kadar dönmüyor.
Görkem'se dün hasta olmasına rağmen 'Medeni Hukuk' dersini kaçıramam ,deyip çıkıyor evden.Aslında bir yere kadar yalnızlığı seviyorum. Yurttayken hiç yalnız kalma firsatım olmamıştı. Ruhen yalnızdım yalnız olmaya. Ama bedenen sürekli birileri oluyordu yanımda. Sonrasında bir yıl boyunca sokaklarda fazlasıyla kimsesizdim. O yüzden bir yere kadar yalnızlık iyidir,diyorum. Bir yerden sonra insanı ölümün eşiğine getirecek kadar boğucu.
Bu düşüncem üzerine istemsizce gülümsüyorum. Üzerimdeki Görkem'e ait siyah hırkanın uzun kollarını yukarı çekiştiriyorum ve bileklerimi açığa çıkarıyorum. En başta kırmızı,sonra mor,şimdiyse kahverengiye dönen izleri gözlerimle takip ediyorum. İnce şeritlerin üzerinden parmağımla geçiyorum. Sessiz çığlıklarını duyuyorum bu lekelerin."Hayattasın,biz varız çünkü hayattasın." diyorlar .
İzler kurtuldum, demek aslında. Bir şeyler oldu,ölümün eşiğine geldin,kendini uçurumun en kıyısına kadar getirdin ama bak hayattasın demek. Kalıcı olan tüm lekeler, yaşamın bir kanıtı.
Lekesizler sadece ölülerdir. O yüzden yaşadığım,daha doğrusu yaşama iki elimle sarıldığım sürece lekelerimi seveceğim, diyorum kendime. Evet,seveceğim.Hırkanın kollarını yeniden parmaklarıma kadar çekip kanepeden kalkıyorum. Giray akşam gelir ancak. Görkem o kadar geçe kalmaz. O gelene kadar biraz yürüyebilirim.
Ankara'nın bu semtini avucumun içinden daha iyi biliyorum. Burası benim evim. O yüzden korkmama,bu kadar içe kapanmama gerek yok.
Askılıktan melek kanatlı bir anahtarlığa takılı olan bir çift anahtarı alıyorum. Bunlar Görkem'in aslında. İlk başlarda evden çıkmadan önce anahtarını alıyordu ama son günlerde,belki de bana alıştıkça, almamaya başladı.
Anahtarı cebime atıp kapıyı açıyorum ve oldukça soğuk olan merdiven arasına çıkıyorum. Ayakkabılarımı giyerken rahat edebileyim diye Görkem bana bağcıksız bir ayakkabı almış,hem kolay giyebiliyorum hem de efor sarfetmeme gerek kalmıyor.
Ayakkabıları giydikten sonra seke seke iniyorum merdivenleri. Hayata bakışım kendimi öldürecek düzeyden merdivenleri zıplayarak inecek kadar mutlu olmaya nasıl geldi bilmiyorum,ben buna Görkem ve Giray etkisi demeyi tercih ediyorum.
Apartmanın giriş kapısını açıp dışarıya çıkmaya yelteniyorum ama daha merdivenlerden bir adım atamadan ufacık bir kediyle karşılaşıyorum. Sarı gözlerini bana çevirip ağlar gibi miyavlıyor. Yavru gibi görünüyor,kucağıma alıp karnını okşadığımdaysa hamile olduğunu fark ediyorum. Sen daha kendin bebeksin...
Merdiven basamağına oturup kucağımdan kendi isteğiyle atlayana kadar karnını,boynunu ve başını okşuyorum. Bir süre sonra beni arkasında bırakıp dar sokak boyunca yürüyor ve gözden kayboluyor.Herkes gibi,bir an önce varken bir an sonra yok oluyor. Onun gittiği yönün tam tersinde ilerliyorum ben de. Daha bir ay önce yaprakları yemyeşil olan ağaçlar şimdi yaprak döküyor. Sarı yapraklar havada uçuşup sonra ağaçların altında yığınlar oluşturuyor. Sokaklar sessiz,çevrede hiç insan yok. Sanki herkes benim dışarı çıkacağımı hissedip evlerine kapanmış gibi...Bu sessizlikte ayağımın altında ezilen yaprakların hışırtısını duyuyorum,bu bana huzur veriyor.
Yorulduğumu hissettiğimde çevreme bakınıyorum,oturacak bir yerler arıyorum. Birkaç yüz metre ileride bir çocuk parkı var. Varıp banklardan birine oturuyorum. Hiç çocuk yok her zamanki gibi Sepsessiz...Park genişçe bir alana yapılmış ve etrafı uzun ağaçlarla çevrili. Dışarıdan bakan biri için ürkütücü bir yanı olan, hatta kötü ünlü bir yer burası. Genelde uyuşturucu satıcılarının ve alıcılarının buluşma noktası. O yüzden hiçbir anne-baba çocuğunu buraya göndermiyor. Ben bazen buraya gelirdim,her nasılsa onlarca uyuşturucu satıcısına rastlasam da dokunmadılar bana. Kimisi görmezden geliyordu. Bazılarının gözlerini kaçırdığını bile görmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünya Gül Bana || Boylove
Short StoryÖnceden "Dünya gül bana." diyordum. Artık dünya gülmese de olur, sen gül yeter...