Mektup

131 23 30
                                    

Sevda: hey nereye? İsmini yazmamışsın...

Oğlan: isimsiz yazarsın... ismimi mektup yazarsan söyliyeceğim...

...

Arkadan giden ve ara sıra dönüp gülümseyen çocuğa bakarken okula geç kaldığını unutması bir olmuştu. Saate baktığı o an okula koşarak gitti. Hızlı adımlarla okulun kapısına geldiğinde nöbetçi öğretmene baktı. İşte o an yüzü düşmüştü çünkü nezaket hoca oradaydı. Bu epey sinirini bozdu. Psikopat kadın iki saat onu uğraştıracaktı...

- Nerede kaldın?

-Hocam şey...

-Aç elini!

-Efendim?

Bu sefer sesi gürledi.

-Aç elini!

-...Tamam...

Sesi titreyerek söylemişti. Cetvelle tam üç kez sert bir biçimde vurmuştu. Acıyla kıvranırken bir de kafasına vurmaya çalışması patlamasına sebep oldu. Buna izin veremezdi ve vermedide cetveli tuttu, şunları söyledi;

- Anlıyorum, kocanız erken boşalıyor ama bunun sorumlusu ben değilim!

Kadın birden gerçeklerin pat diye yüzüne vurulmasına dayanamamış olacak ki daha da hiddetlendi...

- Ne dedin sen?

Kız bir anda patlamanın verdiği ezik psikolojisine bürünerek ellerini önünde tuttu ve;

-şey...pardon...

-Geç içeri gözüm görmesin...

Kız yürürken içindekileri kusmaya devam etti...

- Bu burada kalmayacak!

Kız korkuyla sınıfın yolunu tuttu. Merdiven basamaklarını çıkarken içinde disipline gideceği korkusu sarmıştı lakin kendini toparlamak için tuvalete giderek yüzünü yıkadı ve biraz da olsa sakinleşmişti.

Sınıfa girdi. Ders hasan hocayaydı.

- Özür dilerim. Geçebilir miyim?

- Tabii.

Hasan hoca diğer hocalara göre daha anlayışlı olduğu için şanslıydı. Geç kaldığı için tek ayak üzerinde bekleten hocalarıda vardı elbet...

- Evet arkadaşlar, bugün mektup nasıl yazılır onu öğreneceğiz...

Mektup mu?... aslında ilk defa mektup yazacaktı. Daha ismini bilmediği bir şahsa duygularını dökmek kolay olacak mıydı peki?... aklında binlerce soruyla dersi dinlemeye karar vermişti. Aslında edebiyat derlerini pek sevmese de ilk defa bir konu onun dikkatini çekmişti. Kader insana neler yaptırıyordu. Buna anlam vermek güçtü yaşamaksa daha güç...

Dersi iştahla dinlerken ellerine bakmayıda ihmal etmiyordu. Kenafir kadın nasıl vurduysa, elleri kıp kırmızı olmuştu. Sıra arkadaşı serpil ellerine baktı ve;

- Cadaloz nezaket mi?

-Hı...evet maalesef...

-Al...

-Ne o?

-Krem.

-sağ ol.

Kremi ellerine sürüp geri vermek istedi.

-Kalsın verirsin bir ara...

-... Mektup yazdın mı hiç?

-Aa nereden çıktı şimdi?

- şey..

-İnce işler ha?

-Denebilir.

- Yazmadım ben durekt söylüyorum genelde.

-Neyi?

- Hoşlandığımı...

- Öyle değil...

- Hoşlanmıyor musun?

-Öyle de değil...

- Ne demeye mektup yazıyorsun ya kızım?

- O istedi.

-Kim?

-İsmini bilmiyorum daha... yani yazınca söyleyeceğim dedi...

-Bir şey anladıysam arap olayım.

Birden hasan hoca araya girdi.

-kızlar bu kadar heyecan veren mesele ne bize de anlatın da biz de eğlenelim.

Serpil durumu kurtarmaya çalıştı.

-Hocam mektup yazacaktıkta bu dersin çok iyi denk geldiğini tartışıyorduk...

-Hmm... hadi bakalım öyle olsun!

...

Eve gelmiş ve odası olmadığı için salondaki tekerlekli sehpanın üzerinde bir şeyler karalıyor ve sürekli olarak vazgeçerek yere atıyordu. Aniden onu kapıda izleyen annesi sordu;

-Ne yazıyon kız öyle?... israf etmişsin onca kağıdı yazık değil mi?

Annesini aniden görünce nutku tutuldu. Söyleyemezdi mektup yazmaya çalıştığını. Ani heyecanla bir şeyler uydurmaya çalıştı.

-Ödev anne. Tam istediğim gibi olmayınca böyle oldu.

-Hadi ya! Sen ne zaman ders yaptınki şimdi yapasın yeme beni...

- Anne bu çok önemli o yüzden...

-Hadi öyle olsun... gözüm üstünde!

Annesinin sofadan mutfağa girdiğini görünce rahatlamasıda bir olmuştu... hemen elindeki kağıtları toparladı ve bunu evde yapmanın çok yanlış olacağını hissetiği için çantasına doldurarak daha rahat bir ortamada vakit ayırmayı tercih etti.

...
Birkaç Gün Sonra
..
.

Oğlan kızı gördü göreli onu unutamıyordu. Bu çok klasik olması gereken bir şey olmasının idrakındaydı fakat bu duygunun abartıldığının aksine daha da abartılması gereken çok özel bir şey olduğunu anlaması onu daha da zorluyordu. Bu çok zor ama çok özeldi. Aklını kemiren sorularla günlerdir o zümrüt yeşili gözleri sezimsiyor ve aklında kokusunu unutamadığı kumral ince tel saçlarının rüzgarın etkisiyle yüzüne doğru savruluşunu hatırlaması onu adeta mezara gömüyor, yerle yeksan ediyordu. Günlerce bekledi. Yazmasa bile yazacağına dair umudu kaybetmemeye çalışıyordu. Aksini düşünmekse onun için ızdıraptan başka bir şey olmayacağı için mümkün oldukça pozitif enerjilerle mektubu alacağı o günü bekliyordu...

Yine sabırla beklediği o an bir ses onu adeta havalara uçurmuştu.

-Oğlum mektupların var bakmayacak mısın?

-Hemen geliyorum anne...

...

(Devam edecek)
(Lütfen yorum ve beğenilerinizi eksik etmeyin)

Sevda Ateşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin