Omuzlarımdan sarsılarak uyandırıldığımda kendimi kötü hissederek gözlerimi araladım. Khairos, yatağımın kenarına oturmuş, kaşlarını çatarak bakıyordu bana.
"İyi misin?" diye sordu. Ondan en çok duyduğum kelimeler bunlar olmalıydı.
"Evet. Neden iyi olmayayım?"
Rahatlığım karşısında kaşlarını kaldırdı. "Uyurken sayıklıyor ve titriyordun. Kâbus görüyor gibiydin."
"Ne sayıklıyordum?" diye sordum merakla.
"Kelimeleri tam seçemedim. Ama sanırım farklı bir dilden."
Durup birkaç saniye düşündüm. Evet, içimde bir sıkıntı vardı ama... "Her ne gördüysem hatırlamıyorum. Hatta sen söylemesen rüya gördüğümü bile düşünmezdim."
"Seninle ilgili garip olmayan bir şey yok mu?" dedi tek kaşını kaldırarak. Ayağa kalkıp çantasındaki matarayı çıkardı ve yatağıma attı. "Çok acıkmadıysan kahvaltıyı mola verdiğimizde yaparız. Yola koyulalım."
Susamıştım, suyu içtikten sonra üzerimdeki battaniyeyi ittim. Yataktan çıkarken gözlerim yine ayağımdaki sargılara takıldı. Onların üstünde yürümek rahatsız ediciydi. Khairos zihnimi okur gibi, "Diğer mağaraya kadar sabredersen orada yedek ayakkabım var. Ama oraya kadar çıplak ayakla yürümendense sargı daha iyi."
Yüzümü ekşittim. "Sence de fazla büyük gelmez mi?" dedim bir onun ayağına bir kendi ayağıma bakarak.
Yanımdan geçip giderken bunu bulduğuma bile sevinmem gerektiğini anlatan bir bakış attı. "Sen bilirsin. Elimizde başka ayakkabı yok."
Alıngan birine benzemese de kızmış olmasından ve artık istesem de ayakkabıyı vermeyeceğinden korkarak gözlerim irileşti. Ayağa fırlayıp peşinden giderken, "Tamam, tamam. Giyeceğim." dedim aceleyle.
Halime güldüğünde anladım benimle uğraştığını. Hâlâ elimde olan mataradan diğer elime su döküp yüzümü yıkamadan önce ona ters bir bakış atmayı ihmal etmedim. Ama gittikçe daha yakın hissediyordum kendimi ona.
Dışarı çıktığımızda temiz havayı içime çektim. Mağaradan sonra iyi gelmişti.
Etrafıma bir göz attım. Güneşten gelen ışık, yapraklar tarafından kısmen engellenince havada eğik çizgiler oluşturmuştu. Uçuşan tozlar sadece o çizgilerde belli oluyor, güzel bir görüntü oluşturuyordu.
Buradaki ağaçların gövdeleri daha kalındı ve boyları da daha kısaydı. Ağaçların bu şekilde ve sık olması mağaranın gizlenmesini sağlıyordu. Belki de bu yüzden Khairos burayı seçmişti.
"Hey, kızıl? Gelmeye niyetin var mı?" diye seslenince kendime geldim ve peşinden ilerledim.
"Kızıl mı?" diye sordum garipseyerek.
"Adını bilmiyoruz sonuçta." diyerek yola devam etti ve ağaca bağlı bir atın yanında durdu.
Kahverengi, sıradan ama bir o kadar da güzel olan atı incelerken "Peki onun adı ne?" diye sordum direk.
"Maikef."
Ona döndüm. "İsim bulmak konusundaki yeteneksizliğini göz önüne olursak, bu ismi de sen buldun."
Attığı kahkahayla tamamen emin olmuştum. Ata döndüm ve üzerine bu halde nasıl oturabileceğimi düşündüm. Gözümatın gövdesindeki demire kayarken Khairos benden önce davranıp sol ayağınıoraya geçirmişti. Kendisini yukarı çekip atın üzerine yerleşmesi ise sadece ikisaniye sürmüştü. Binmesine yardımcı olan yerden ayağını çekerek kolunu banauzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elisya
AdventureGözlerimi sımsıkı kapatarak derin bir nefes aldım. Yapmak üzere olduğum şey benim için bile deliceydi. Sadece birkaç dakika sonra yüzyıllar öncesine gidebilecektim. Ve bu çok tehlikeliydi. Ama buna mecburdum. Başarmam gereken bir görevim vardı. Yanı...