"Her şey ince zincirlerle birbirine bağlıdır, benim küçük Elisya'm. Bazen yaptığımız en ufak bir hareket bile sonraki zincirlerin bağlanma sebebi olabilir. Aynı şekilde kolayca kırılma sebebi de..." Önümde diz çökmüştü, böylelikle iri cüssesine rağmen gözlerimiz aynı hizaya gelebilmişti. Omuzlarımın biraz aşağısından, iki yandan kollarımı tuttuğunu hissedebiliyordum ve bu bana güven veriyordu. Eğitim alanından uzakta, huzurun olduğu doğada onun söyledikleri eşsiz bir ninni gibi yayılıyordu etrafımızda. "Bizim farklı olmamızı sağlayan ise," diye devam etti söylediklerini zihnime kazımaya çalışır gibi, tane tane konuşarak. "Zincirlerimizi döngü oluşturacak şekilde birleştirmemiz."
Sonunda sustuğunda dediklerinin ciddiyetini kavrayabilmem ve cevap verebilmem için gözlerimin derinliklerine bakmayı sürdürdü. Ancak cümleleri, bilgece sözler olması dışında hiçbir anlam taşımıyordu benim için. Bu yüzden ağzımı açtığımda dudaklarımdan dökülen kelimeler, dile getirmeye ikinci kez cesaret edebildiğim bir soruya aitti. "Bana neden Elisya diyorsun?" İnce ve çocuksu çıkan sesim merak ve hayranlık ile harmanlanmıştı.
Güldüğünde nadiren şahit olduğum bu sahne karşısında büyülenmişcesine onu izlemeye devam ettim. Sadece burada baş başa kaldığımızda muhteşem gülümsemesi yüzünde yer edinir, kenarlarına yılların yorgunluğu çöken gözlerinde şefkat belirirdi. Kendinden taviz vermeyen sert duruşunun ardında ki adamı sadece burada görebilirdim.
"Bu sorunun cevabını son hesaplaşmamızda alacaksın, küçüğüm."
Titreyerek gözlerimi araladım. Neler olduğunu anlayamadan geçirdiğim birkaç saniye boyunca önümdeki ağacın karanlık gövdesinden gözlerimi ayıramamıştım. Uyku yavaş yavaş parmaklarını üzerimden çekip beynimin kontrolünü bana geri verirken kalbimin inanılmaz bir duyguyla sarsıldığını fark etmiştim. Bu, rüyamda hissettiğim hayranlıkla karışan sevgiydi. Ve hissettiklerimin netliği, gördüklerimin sadece bir rüya olmadığını haykırıyordu.
Gözlerimi kapatıp o adamı tekrar canlandırdım zihnimde. Otuzlarında olduğunu belli eden yüzünde çektiği acıların getirdiği bir bilgelik vardı. Yeşil gözlerini ayırmadan konuştuğu saniyeler adeta benliğime işlemiş, anlamsız gelen sözlerini zihnim en üste parıldayan harflerle yazmıştı. O kadar parlaktı ki tüm anılarım saklandığında bile oraya bakamamış, onu anımsayamamıştım. Oysa şimdi, ağzından çıkan her kelime, her hece muhteşem ses tonuyla yankılanıyordu kulağımda. Tekrar uykuya dönmek, ona ait daha fazla anıyı ortaya çıkarmak istiyordum.
"Belki de bu nöbeti de ben almalıyım." Jaison'ın kısık sesini duyduğumda isteksiz bir şekilde gözlerimi açtım. Karanlık ortamda, ağaca yaslanan gövdesiyle yarı silüet şeklinde görebiliyordum onu. Beni uyandıran da muhtemelen konuşmalarının öncesiydi. Onlar yüzünden rüyam bölünmüş, onu daha fazla görememiştim.
"Tekrar uyuyabileceğimi sanmıyorum." Ay ışığı ağaçların arasından çok az geçtiği için her yer koyu bir maviydi. Khairos'un biraz olsun ışığın vurduğu bir yerde olması ise tamamen benim şansımdı, yüzünü kısmen de olsa görebiliyordum böylelikle. Ona bakarken rüyamdaki adamın etkisi biraz olsun dinmişti.
Araya giren kısa sessizliğin ardından tekrar konuştu Khairos. "Sana neden onu uzak ve güvende tut dediğimi anlayabildin mi bugün?" Hissettiği suçluluk duygusunun yanında arkadaşına duyduğu öfke de vardı sesinde.
"Bu başka bir yerde de başına gelebilirdi, Lycaon. Onu oradan kaçırmak zorundaydım ve bizim yanımız güvenli değilse hiçbir yer güvenli değildir onun için." Kısık sesleri, dediklerini ancak anlayabileceğim bir düzeydeydi.
"Benim peşime düştükleri gibi onun peşine de düşebileceklerini sanmıyorum." Khairos'a hak veriyordum, aranan oydu ve onun yanında Leitha daha da tehlikedeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elisya
AdventureGözlerimi sımsıkı kapatarak derin bir nefes aldım. Yapmak üzere olduğum şey benim için bile deliceydi. Sadece birkaç dakika sonra yüzyıllar öncesine gidebilecektim. Ve bu çok tehlikeliydi. Ama buna mecburdum. Başarmam gereken bir görevim vardı. Yanı...