Merhabaa! Bu kez tam vaktinde gelen uzun bir bölümle sizlerleyim. O kadar güzel yorumlar geliyor ki yazdıkça yazasım geliyor. Özellikle kurguyla ilgili tahminlerinizi, düşüncelerinizi okurken çok mutlu oluyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum, iyi ki varsınız. Ve iyi okumalar diliyorum. *_*
Kaşlarım istemsizce çatılmıştı fakat tekrar muhafıza baktığımda yüzümde sadece merak vardı. "Prensimiz neden beni arıyor?" diye sordum usulca.
"Bilmiyorum, efendim. Odanızda bekliyor."
Gördüğüm muhafızın nereden tanıdık geldiğini anlamıştım. Daha önce Nicholas'ın yanında gördüğüm biriydi, çadırların olduğu yerde karşılaştığımızda onun hemen solundaydı. Her şeyi inceleyip dikkat ediyordum ama bunu unutmuştum bile.
Zihnimde seçenekleri tarttım ve kararımı verdim hızlıca. Ona bu kadar yakınken, muhafızına yakalanmışken yoluma devam edemezdim, dikkat çekerdi. Usulca geri döndüm ve muhafızla birlikte odama doğru yürüdüm. İçeri girdiğimizde Nicholas koltukta oturuyordu.
Elimdeki kutuyu önemsizce masaya bırakıp yürümeye devam ettim. "Lordum." dedim önünde durduğumda reveransımı yaparak.
"Oturun, lütfen." dediğinde sinir olsam da belli etmedim. Burası onun sarayı olabilirdi ama bu oda bir süreliğine de olsa benimdi. İzinsiz girdiği yetmiyormuş gibi çok rahat bir şekilde oturuyordu. Onun aksine Lysander kapıyı çalmadan bile girmiyordu içeri.
Karşısındaki koltuğa oturdum ve konuşmasını bekledim. "Duyduğuma göre sağlığınız yüzünden dün gece erken ayrılmak zorunda kalmışsınız. Bugün de göremeyince durumunuzu merak ettim." dedi beni inceleyerek.
"Zahmet etmişsiniz. Bugün daha iyiyim."
"Ama bir süre beklemek durumunda kaldım, nerelerdeydiniz?" dedi başını hafifçe sağa eğerek. Hesap mı soruyordu, meraklı mıydı, çözememiştim.
"Seth'i arıyordum." Onu tanımadığı için bu yalanın sorun olacağını sanmıyordum. "Kendisi benim eski bir arkadaşım olur."
"Öyle mi? Bulabildiniz mi peki?" Konuşurken ses tonu normaldi, koltukta rahat bir duruşu vardı fakat gözleri sır kadar saklıydı. Hala ne düşündüğünü veya neyin peşinde olduğunu anlayamamıştım.
"Bulamadım, lordum."
"Belki yarışmaları izlemeye gitmiştir. Gelin, birlikte bakalım."dedi ve ayaklandı. "Yolda sizinle konuşmak istediğim bir konu var." Dediğini yapmaya karar verdim, reddetmek için yeterince sağlam bir bahanem yoktu. Fakat ilerlerken kapı yerine masaya yürüdü. Elini kutunun üzerinde gezdirdi, birkaç saniye inceledi. "Bu nasıl bir şey?" diye sordu meraklı bir ifadeyle.
"Büyükbabamdan kalma-" Sözümü kesen gürültüyle açılan kapı ve ardında beliren öfkeli Lysander'dı. Oysa daha bir kaç dakika önce onun kardeşinin aksine kapıyı çalmadan odaya girmediğini düşünüyordum.
Ama önemli olan bu değildi, ortada benim bilmediğim büyük bir sorunun var olmasıydı.
Öfkeli gözlerinin ağırlığı altında tedirginliğimi belli etmeden onu inceledim. Sorun neydi? Bu kadar çabuk anlamış olamazdı, eğer öyleyse de yanmıştım.
"Odadan çık, Nicholas." dedi ona bakma gereği bile duymadan.
"Neden yapayım bunu?" Göz ucuyla masaya yaslandığını ve kollarını kavuşturduğunu gördüm. "Eğlenceli bir şeyler izlemek varken hemde?" dedi neşeyle. Bir şeyler döndüğünün o da farkındaydı.
"Sana dışarı çık dedim!" diye kükrediğinde ben bile irkilmiştim. Lysander her zaman soğukkanlıydı, kolay kolay kaybetmezdi sakinliğini. Şimdi onu böyle görmek gerilimin her bir hücreme nüfuz etmesine neden oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elisya
PertualanganGözlerimi sımsıkı kapatarak derin bir nefes aldım. Yapmak üzere olduğum şey benim için bile deliceydi. Sadece birkaç dakika sonra yüzyıllar öncesine gidebilecektim. Ve bu çok tehlikeliydi. Ama buna mecburdum. Başarmam gereken bir görevim vardı. Yanı...