"Ben sana katil olduğumu söyledim." O anı hatırlarken sesim kısılmıştı istemsizce. "Senin anlatman neden bu kadar zor?"
Öfkesini dindirmek ister gibi gözlerini kapadı. "Çünkü atılan iftiralardan sonra kime güvenebilirim, bilmiyorum. Özellikle de başıma ödül konulmuşken."
Güven kelimesiyle irkildim. Bu kadar kısa zamanda, bu durumdayken bana güvenmediği için onu suçlayamazdım. Yinede içimde oluşan ufak kırgınlığa engel olamamıştım.
Etrafına bakındıktan sonra parmakları bileğimi sardı ve peşinden beni de çekerek yürümeye başladı. "Burada olmaz." dedi sadece. Sessizce ilerlerken ağaçlar seyrekleşmeye, aralarından deniz görünmeye başlamıştı. Gökyüzünde yükselen güneş, kızıllığını denizin sakin dalgalarına yayıyordu.
Kayalıklara vardığımızda durdu ve kolumu bıraktı. Ağaçlar çok geride kaldığı için kimse arkalarına saklanıp bizi dinleyemezdi. Büyük bir kayanın üzerine oturan Khairos'un yanına yerleştim. Yürüdüğümüz vakti düşünmek için kullandığını biliyordum ve sessiz kalarak ona daha çok vakit verdim. Usulca sert kayaya çarpan dalgaların sesini dinlerken bana güvenip her şeyi anlatmasını istiyordum sadece. Nasıl anlatacağını düşünmek için zamana ihtiyacı varsa eğer, biraz olsun bekleyebilirdim.
"Evet." dedi sonunda. "Lycaon benim." Tahminimin doğru çıkması o kadar da şaşırtıcı değildi. Gözünü denizden ayırmadan devam etti. "Sarayda büyüdüm ve en iyi eğitimi aldım. Zamanla askeri yönetimi alabilecek kadar kendimi geliştirdim. Kral'ın gözüne girebilmiştim ve bu yüzden beni anlaşamadığı oğlunun yanına verdi." Çenesi öfkeyle kasıldı. "Onunla arkadaş gibi olmamız sayesinde onu eğitebileceğimi düşünüyordu. Nicholas, kralın oğlu, ülkeyi yönetebilecek durumda değildi; sadece kendi çıkarlarını düşünüyor, kralın isteklerine her zaman karşı çıkıyordu. Elinden yetkileri alındı ve eğitim süreci başladı. Zamanla değişmişti, en azından herkesi buna inandırabilmişti." Ses tonundaki öfke, kendisinin de inananlardan olduğunu gösteriyordu.
"Bir gün bana, kuzeyi karıştıran isyancıların ona elçi gönderdiğini söyledi. Buluşmaya sadece Nicholas'ın gelebileceğini ve kral dahil kimsenin bundan haberi olmaması gerektiğini bildirmişlerdi. Ancak onu gönderemezdim, korumam gerekirken tehlikeye atamazdım. Buluşmak istenilen alan bizim avantajımıza olsa da riske giremezdim. Birlikte yaptığımız plan sonucunda verilen adrese onun adına gidecektim." Gözlerini yüzüme çevirdiğinde ne söyleyeceğini anlamıştım bile. "Ve gittim de. Ancak orada hiçbir şey yoktu."
Nicholas denilen adamı öldürme isteği oluşmuştu içimde.
"Saraya döndüğümde hain olduğumu öğrendim." dedi alayla devam ederek. "Prens, yaptığımız planın bir süreliğine gizli kalmasını istediği için, benim uzak bir kasabada işim olduğunu söyleyecekti krala. Ancak bunun yerine iftira attı. O gece bir balo düzenlenmişti ve söylenenlere göre, orayı ateşe vermişim. Saray karışsın ve kralın odasındaki önemli belgeleri alabileyim diye..."
℘ ℘ ℘
"Ben bunu saçlarıma sürmem." dedim gözlerimi kutunun içindeki karışımdan ayırmadan. Başımı sallayarak bir adım geri gittim. "Ya çıkmazsa saçlarımdan?"
"Kadın, etkisinin bir gün bile sürmediğini söyledi." Khairos'un yüzüne baktığımda eğlenen bir sırıtışla karşılaştım. Bana doğru attığı adımla geriledim.
"O iğrenç şeyle bir gün boyunca durmamı mı istiyorsun?" Ayaklarım kayalıkla her buluştuğunda Khairos daha da yaklaşmış oluyordu.
Kutuyu kaldırarak inceledi. "Biraz kötü kokuyor olabilir ama kokusu da çabuk geçiyormuş."
Sinirle homurdandım. "-muş!" dedim sesini taklit ederek. "Sana bile güvenmezken görmediğim kadına mı güveneyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elisya
AdventureGözlerimi sımsıkı kapatarak derin bir nefes aldım. Yapmak üzere olduğum şey benim için bile deliceydi. Sadece birkaç dakika sonra yüzyıllar öncesine gidebilecektim. Ve bu çok tehlikeliydi. Ama buna mecburdum. Başarmam gereken bir görevim vardı. Yanı...