Güzel okurlarım, finalle ilgili düşüncelerinizi cömertçe belirtin lütfen. Elisya'yı bırakmaya hala hazır olamayan biri olarak finalde ve kitabın geneli hakkında neler düşündüğünüzü duymayı çok istiyorum. Finalin bu kısmını da hepinize ithaf ediyorum. İyi okumalar.
Tarih konusunda iyi değildim, hem de hiç... Ben sadece arada tarihi kurguyla yazılmış romanlar okur, diziler izlerdim. Kimin hangi savaşı ne zaman kazandığıyla ilgilenmezdim ve ilk defa buna pişman olmuştum.
Christopher'a odaklandım. "Neler olacak?" diye sordum tedirgin olarak. Yine de hislerimi dışa vurmamaya gayret ediyordum.
"Bunu yaşayıp görmelisin." dediğinde yüzündeki üstünlük ifadesini görebiliyordum. Neler hissettiğimin farkındaydı. Üstelik bağlı olan o olduğu halde kötü durumda olan bendim.
İşaret parmağımı öfkeyle ona doğru salladım. "Eğer yalan söylüyorsan bedelini çok ağır ödetirim." dedim kararlılıkla. Fakat onu çoktan çözmüştüm, böyle bir konuda sallamayacağını tahmin edebiliyordum. Zaten söylediği her şey doğru çıkmıştı.
Yüzünde umursamaz bir tavır vardı. "Yalan söylemek isteseydim şu ana kadar çoktan yapardım."
"Peki neden bir anda gerçeği şakıyasın geldi?" diye sordum. Şimdiye kadar ağzından laf alamamıştım fazla. Sadece bilmemin sorun teşkil etmeyeceği kadarını dökülmüştü.
Başını ağaca yaslayıp yorulmuş gibi gözlerini kapadı. "Oradakiler çoktan öğrenmiştir zaten."
Bu, ben oraya gidene kadar her şeyin olup biteceği anlamına geliyordu. Savaş uzun sürecek olsaydı Christopher bana bunu söylemezdi. Geleceği değiştirme ihtimalimi hesaplamadan konuşmayan biriydi, bir düşmanı dahi yok etmeme izin vermezdi.
"Hangi taraf kazanacak? Neler olacak?" diye sordum bir kez daha.
"Beni öldürsen dahi bu konuda tek laf alamayacaksın." Meraktan, endişeden çıldırmamı istiyordu.
Yanına çöküp bıçağımı boğazına dayadım. "Hiç olmadığım kadar gaddar olabilirim." dedin hiddetle. "Bu cevap için işkencenin en kötüsünden geçebilirsin."
Gözlerini açtı, hala korku belirtisi yoktu. "Zaman kaybetmek istiyorsan durma. Sevdiklerinin cenazesine yetişme şansını da kaybet."
Nefesim kesildi. Göğsüme sağlam bir yumruk yemiş gibi hissediyordum. "Kimden bahsediyorsun?" Farkında olmadan bıçağa yüklenmiştim, bunu yüzünün gerilmesiyle anlayıp kendimi durdurdum. Boğazından ince bir şekilde kan süzülmeye başlamıştı bile.
"Merak ediyorsan neden hala buradasın?" diyerek cevap alamayacağımı açıkça belli etti.
Dudaklarımı öfkeyle birbirine bastırdım ve mavi gözlerine kararlılıkla baktım. "Eğer yalan söylüyorsan seni buna pişman ederim." Geri çekilip bıçağımı kınına yerleştirdim ve hızlı adımlarla atıma doğru yürüdüm. Aklımda bir anda çok fazla soru birikmişti. Endişe zihnimde su yüzeyine damlatılan bir mürekkep gibi hızla yayılıyordu. O sarayda sevdiklerim vardı. En son hamilelik bulantıları yaşayan Hera, Lysander'ın kardeşi Paulos, Leitha ve... Khairos. Ayrıca savaş çıktığı takdirde ölen birçok masum olurdu.
Eyeri yerine yerleştirip hızla eşyalarımı ayarlarken Richard göründü. "Leydim?" diye sordu hafif bir şaşkınlıkla.
"Geri dönüyoruz." diye yanıtladım onu. Ardından başımı iki yana salladım. "Hayır. Sadece Seth ile daha hızlı olurum."
"Leydim-"
İtiraz dolu sesini konuşarak kestim. "Christopher'ı planladığımız yere götürün."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elisya
AdventureGözlerimi sımsıkı kapatarak derin bir nefes aldım. Yapmak üzere olduğum şey benim için bile deliceydi. Sadece birkaç dakika sonra yüzyıllar öncesine gidebilecektim. Ve bu çok tehlikeliydi. Ama buna mecburdum. Başarmam gereken bir görevim vardı. Yanı...