1.BÖLÜM: ALEVLERİN DANSI

704 88 734
                                    

***Bölümün ortalarındaki altı çizili anlamsız birkaç harf, kedim Tarçın'ın pati izleridir.

Hayatta olmasa da hayatımızda olanlara...

Kadının içi kan ağlarken gözlerinde tek bir yaş dahi yoktu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kadının içi kan ağlarken gözlerinde tek bir yaş dahi yoktu. Bir insan ne kadar ölebilirse yaşarken: o da o kadar ölmüştü.

Güneş henüz gökyüzündeki yerini almamıştı. Orada bulunsa bile insanı aldatmaktan başka bir işe yaramazdı zaten. Kış güneşiydi bu. Güzelliğiyle insanı kandırır, soğuktan dondururdu.

Esen rüzgâr yalnızca KKF'nin siyah saçlarını uçurmuyor, içindeki ateşi de harlıyordu. Öyle ki Khaloskha Krallığı'nın soğuk havası artık onu etkilemiyordu.

Çıplak ayaklarının altında ezdiği karlar sertleşip canını yakıyor, ağaçlardan yere düşmüş olan buz sarkıtları ayaklarında yaraların oluşmasına sebep oluyordu.

Başının üzerinde takılı saç zorlukla tutunuyordu saçlarına. Rüzgâr öylesine sert esiyordu ki; eğer havayı o kontrol etmiyor olsaydı, böylesine sağlam basamazdı ayakları yere.

Bir zamanlar kardeşleriyle çıkıp oynadıkları bu dağda, artık binlerce ceset bulunuyordu. Yıllar içerisinde mezarlığa dönüşmüş olan Kanarya Dağı, eski Khaloskha Sarayının güneybatısında yer alıyordu ve yaklaşık yirmi dakikalık bir yürüme mesafesi vardı.

KKF'nin adımları hızlandığında, ayağının altındaki yaralar daha fazla acı vermeye başlasa da durmadı. Yıllardır yanından geçmeye dahi cesaret edemediği o yosunlu kapı karşısına çıktığında adımları yere çivilendi. Donuk ve ruhsuz bakan gözleri mezarlığın kapısıyla buluştuğu an dolmaya başladı.

Derin nefesler alırken orada öylece dikilip sıcak ve nemli gözyaşlarının akmasına izin verdi. Eskiden bunu yapamazdı. Yağan karlar gözlerinin ve kirpiklerinin üzerine düşüp görüşünü bulanıklaştırdığında, elinin tersiyle gözlerini temizledi.

Zorlukla da olsa birkaç adım atıp kapıya yaklaştığında, elleriyle kapıyı araladı. Paslı menteşelerden çıkan ses kulaklarını tırmalamıştı. Aralık kapıdan içeri girdiğinde, ayaklarının altındaki toprağın çamurlaştığını fark etti. Adımları çamurların içerisinde ağırlaşmaya başlasa da durmadı, her iki yanında mezar taşları bulunan patikadan ilerlemeye devam etti. Neyi aradığını biliyor olsa da ona biraz bile yaklaşmıyor, aksine uzaklaşıyordu. Bu kaçmaktı.

Gök'ün ölümünün üzerinden neredeyse on yıl geçmişti fakat o, bu durumu hâlâ kabullenememişti. İçerisindeki boşluk hissi her geçen gün daha da artıyordu. Onun ölümünü kanıtlayan mezarı bulmamak için bilerek yanlış yollara sapıp durdu. Bu KKF'nin buraya ikinci ve son gelişiydi. Ne kadar acıtacak olsa da gelişi bir vedaydı.

Sonunda etrafta oyalanmayı bıraktı ve adımları verdiği kararla Gök'ün mezarına doğru yöneldi. Ne de olsa sonsuza dek oyalanacak vaktim yok, diye geçirdi içinden. Bu veda onu, yokluğu ise Gök'ün ruhunu serbest kılacaktı.

LANETLİ KRALLIK - KRALİÇE'NİN İNTİKAMIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin