"Onları bul, kendini bul." Günlerdir duyduğum o rahatsız edici ses tekrardan zihnime hücum ettiğinde yüzümü buruşturdum. Gedi'yi bulmamın üzerinden bir hafta belki geçmiş, belki geçmemişti. Kim olduğumu öğrendiğimden beri artık zamanı hesaplamayı bırakmıştım. Bazen kendimi öyle güvensiz hissettiğim oluyordu ki büyü gücüm olmadığı günleri özlemeye başlamıştım.
Onu orada bırakıp gittiğimden beri Sentogu'yu görmedim. Saraya geri döndüğüyle ilgili haberler almıştım -hizmetçi kızlar ona bayılıyordu- ama bir kez bile karşılaşmamıştık. Açıkçası odasına gidip ondan özür dilemeye niyetim de yoktu ki ona özür borçlu olduğumu da düşünmüyordum.
Herkes Gedi'nin saraydaki varlığına kısa süre içinde alıştı. Kim olduğunu yalnızca aile üyeleri biliyordu, zaten diğerleri sorgulayacak kadar canına susamamıştı.
Bu zaman zarfında elementlere ve eski kraliçe Kiana'ya duyduğum bağlılık ve özlemi element koruyucularına da duyduğumu keşfetmiştim. İçimde Gedi'ye karşı konulamaz bir güven ve sevgi besliyor ama bundan hoşlanmıyordum. Kendisini tam olarak tanımıyordum bile.
Gedi güvenimi kazanmak için mi bilinmez, Khaloskha'ya yapılan saldırıları olabildiğince engelliyordu ama yapabildikleri ateşle sınırlıydı. Onun aksine ben tüm evrenin güveniyle sorumlu olduğum için bir an önce güçlerimi geri almak ve öğrenmek zorundaydım. Saldırıya uğrayan her bir krallığın acısını en derinimde hissetmek dayanılması zor bir şeydi.
Custos Siderum'un kızlarından olan Senturna sıklıkla yanıma geliyor ve tüm zamanımı onunla geçirdiğimden emin oluyordu. Her ziyaretinde ilk günkü gibi beyaz güllerinden getirmeyi ihmal de etmiyordu. Onunla geçen anlarım çoğunlukla eğlenceliydi.
İlk getirdiği gül dokunuşumla solduğu için o günden beri eldivensiz gezemez olmuştum. Khaloskha soğuk olduğu için yadırgayan yoktu.
Bakışlarımı önümdeki açılmamış imparatorun özel mühürlü zarfında gezdirdiğim sırada odamın kapısı üç kez tıklandı ve dışarıdaki kişi cevabımı beklemeden içeri girdi. Gözlerimi kapattım ve iç çektim, ağır ateş ve kül kokusu tüm odayı kapladı. "Buraya gel Gedi."
"Rahatsız etmiyorum ya Kiana?"
Ediyorsun, demek istedim. Bana onun adıyla seslendiğin her an beni rahatsız ediyorsun. Dudaklarımı zorlukla kıvırdım, makyaj masamın aynasından ona baktım. "Aksine varlığın beni rahatlatıyor." derken sözlerimde dürüsttüm. "Evren benimle oyun oynuyor, zihnimi kurcalıyor."
Başını anladığını belirtir şekilde salladı ve durgun halini belli eden bir dudak bükmeyle bana yaklaştı, sandalyemin arkasına geçtiğinde durdu ve ellerini omzuma yerleştirdi. "Nasıl hissediyorsun?"
"Bazen, bu yükün altında kalacakmış gibi..."
"Bazen de?" diye sordu sesine yansıyan merakıyla.
"Bazen de hepinize bir şans verirsem her şey güzel olacakmış gibi hissediyorum." Başımı sol omzuma doğru yatırdım. "Ben bu gücü hiçbir zaman istemedim."
Gedi sevgi dolu bir ifadeyle bana baktı. "Buradayım Kiana." Sesi yatıştırıcıydı. "Ezileceksen, tek başına olmayacak bu. Eğer bu yük altından kalkamayacağın kadar büyürse senin için kanatlarımı feda ederim."
Cevap veremedim, iç çekmekle yetindim.
"Köşeye sıkırsan o köşeleri yakarım, kaybolduğunda seni ilk ben bulurum. Kendini tehlikede hissettiğin her an bir adım arkanda olurum. Söz veriyorum."
Dudaklarım iki yana kıvrıldı ama ona cevap verecek gücü kendimde bulamadım. İşin komik kısmı da buydu, ben en güçlüsüydüm ama bir çift laf edemiyordum. Gülümsemem büyüdüğünde Kiana'nın benim için yaptığı en iyi şeyin Gedi'yi koruyucu olarak seçtiğini anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ KRALLIK - KRALİÇE'NİN İNTİKAMI
FantasyEn küçüğünden en büyüğüne kadar her insanda büyü gücü olan bir evrende; yirmi üç yıldır büyü gücü olmayan Khaloskha Krallığı'nın prensesi Freya, babasının düğününde çıkan yangını araştırırken kendisiyle ilgili gerçekleri yavaş yavaş öğrenmeye başlar...