2.BÖLÜM: GÜNAHLAR ÖLDÜRMEZ

377 71 556
                                    

Gidiyorum ama nereye olduğunu bilmiyorum. Görüntü yok, ses yok, koku yok. İleriye doğru gergin ve temkinli bir adım atıyorum. Bileklerime kadar suya battığımı hissediyorum.

Boğazımdan kontrol edemediğim bir hıçkırık kopuyor. Üşüyorum. Yanıyorum. İçime kontrol edemediğim, canımı yakacak cinsten bir özlem doluyor. Kimi özlüyorum, bilmiyorum. Daha önce yüzünü dahi görmediğim annemi mi? Sanmıyorum.

Kahkaha atıyorum. Ayaklarımın altına minik, yumuşak tanecikler değiyor. Kaşlarımı çatıyorum. Kum mu? Su yavaşça diz kapaklarıma kadar yükseliyor. Soğuk. Üşüyorum. Gözlerimi açıyorum. Ne zaman kapattım ki? Hiçbir şey göremiyorum.

Midem bulanıyor. Ayak bileklerime yumuşak, rahatsız edici bir şey değiyor. Nefesimi tutup gitmesini bekliyorum. Balık mı? Belki de sivri kıskaçlı bir yengeç. Bana zarar vermeden gittiğinde rahat bir nefes alıyorum.

Su belime kadar yükseliyor. Burnuma keskin bir demir kokusu geliyor. Sertçe yutkunuyorum. Deniz demir kokmaz. Neredeyim ben? Daha önce hiç sıvı deniz görmedim ki. Khaloskha hepsini dondurdu.

Yüzmeyi bilmiyorum. Su göğsüme kadar uzandığında duruyorum. Artık içinde hareket etmek iyice zorlaşıyor. Demir kokusu rahatsız edici bir hâl alıyor. Ellerimi suyun içinde kımıldatıyorum. Fazla yoğun. Kan gibi... Endişeleniyorum. Neredeyim ben?

Kulaklarıma büyülü bir şarkı ulaşıyor. İçinde bulunduğum sıvı, sanki benden başka biri varmış gibi dalgalanıyor. İleriye doğru bir adım atıyorum ama bu beni pişman ediyor. Bileğime kemik gibi sert birkaç parmak dolanıyor.

Çığlık atıyorum. Ayağımı kendime çekmeye çalıştığımda boğuk bir kahkaha duyuyorum. Biri beni belimden tutup çekiyor. Böylece ayağım kemik parmaklardan kurtuluyor. Kollarımı kimse tutamasın diye havaya kaldırıyorum. Bunun beni daha çok bir hedef hâline getireceğini düşünemiyorum.

Belimdeki eller uzaklaşıp omuzlarımı sıkıca tutuyor. Beni yoğun kıvamlı, demir kokan sıvının içine bastırıyor. Çırpınıp ondan kurtulmaya çalışıyorum. Çabalarım karşılıksız kalıyor.

Artık kafama kadar sıvının içindeyim ve boğuluyorum. Nefesimi tutup omzumu ondan kurtarmaya çalışıyorum. Kalbim çok hızlı atıyor ve ben onu kontrol edemiyorum.

Ellerimi kontrolsüzce ağzıma bastırıyorum. Neredeyse sıvıyı yutacağım. Yüzümün ısınmaya başladığını hissediyorum. Önce ellerim, ardından ağzım yanıyor. Ellerimi kendimden uzaklaştırmaya çalışıyor ama başaramıyorum. "Kendine ait olandan kopamazsın!" diyor bana.

Acı gittikçe tüm bedenime yayılıyor. Artık katlanabilecek hâlim kalmadığında içime derin bir nefes çekiyorum. Ciğerlerim havayla değil, sıvıyla doluyor. Boğuluyorum. Ölüyor muyum? Hayır. Ben günahlarımda boğuluyorum. Günahlar öldürmez.

Canım çok acıyor. "Yaşattığını yaşatmadan ölmezsin!" Bu kadar çok can yaktığımı bilmiyordum.

Bir şeyleri görmeye başlıyorum. Kan gölünün içindeyim. Etrafımda yüzlerce ceset var. Bu dehşet verici görüntü beni daha fazla zorlamıyor. Görüşüm bulanıklaşıyor. "Hayır!" Artık her şeyi görmek istiyorum. Evren haykırışıma karşılık veriyor.

Bu sefer gözümün önünde yıkık dökük, harabe bir ev duruyor. Evin kapısı ardına kadar açık, karşımda beline kadar uzanan siyah dalgalı saçlara sahip, ateş mavisi gözlü genç bir kadın duruyor. Gençliğini görmeme rağmen içinde yaşlı bir ruhun yattığını hissediyorum.

Kadın kapıyı biraz daha aralayıp beni içeriye buyur ediyor. Sanki kontrol bende değilmiş gibi ufak adımlarla içeriye giriyorum. Üzerimdeki elbisenin eteklerinden kırmızı damlalar akıyor. Demir kokuyor. Kan kokuyor. "Üzgünüm," diyorum. "Evinizi pisletiyorum."

LANETLİ KRALLIK - KRALİÇE'NİN İNTİKAMIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin