1. GİRİŞ

51.3K 1.2K 1.3K
                                    

UYARI; ilk bölümleri lütfen düşünmeden, ve sorgulamadan okuyun. Çünkü kitap gizem üzerine kurulu, ve her yerde ip uçları var bu yüzden de lütfen sorgulamadan okumaya Özen gösterin. Anlamadığınız yerleri dahi sorgulamayın, her şey ileri bölümler de anlıyorsunuz.

"Eger bir gün yanınızda olmazsam, anlayın ki bu bir ihanet ve ya terk ediş değil intihar dır"
Şimdi hikayemi okuyabilirsin -Defne

BAŞROL

18.06.2012
-
Sabah saat kaç bilinmez. Neredeyim ve ailem nerde bilinmez. Ellerime gözlerimi çevirince gördüğüm tek şey vardı. Suç, vahşet ve kan. O karşımdaydı. Bir plaka halinde yere sabit, ve uzun zincirler ile ellerimize geçirilmiş bir şekil kelepçe. İstedikleri birbirimizi öldürmemiz di. Kim olduğumuz yada ne olduğumuz umurlarında değildi. Onlar için kimliğimizi öğrenmek sadece magazin ve reklamdan ibadetti. Ama bunu umursamadılar. Magazin ya da reklam istemediler.

Bekliyorduk, yine bekliyorduk. Ben karşımdaki kişiye acı dolu bakışlar atıyordum. Daha adını bile biliyorumdum ki?

Simsiyah eldiven giymiş iki elinden bir tanesini yüzüne götürürken bağlı olduğu zincir biraz gerildi, ve zorlukla yüzünün yarısını kapatan Maskeyi aşağı indirdi gözümün önünde. Bunu yapmasını beklemiyordum.

Ellerimiz ve vicdanımız ne kadar masum olmasa da yüzümüz çok masumdu. Ben ki, daha on iki yaşında bir çocuktum. O benden bir kaç yaş büyük galiba. Yüzünden sadece bu anlaşılıyor.

Maskesini indirince yüzüne ifadesiz bir şekilde baktım. Öğrenmek istediğim tek şey bir isimdi. Ve söylememekte direnmişti hep. Ama şansımı deneyeceğim.

"Adını..." duraksadım, "söyler misin?" Söylerken öyle korkmuştum ki. Ellerime bakınca titrediğimi anladım. Bende ellerime bakınca gerçekten titriyorlar dı. Yüz hatları bize miras bırakılan, eski camlardan sızan ışık ile belirginleşiyordu. Loş ışık altında bile renklerini görüyordum. O çok renkli olmasına rağmen bana tek bir rengi öğretti.

Soruma cevap vermedi. Yine ve yine... ama eğer öleceksek ve bu beraber olacak ise adını duyup ölmek istiyorum. Tekrarladım sorumu. "Adını söyler misin?" Bu kez tek seferde söylemiştim. İlk başta konuşur gibi oldu ve yüzüm deki umut ışığını görünce vazgeçti.

"Lütfen" Diye yalvardım "ölmeden son kez"

Yine cevap yok. Sadece cevap değil, gözlerinde duygu kalıntısı dahi yok. Yalvarırım, yakarırım, hatta hüngür hüngür ağlarım. Lütfen adını söyle bana...

O an ilk defa sesini duydum. Ve dünyam üç saniyeliğine dondu.
Ama bana bir isim ve ya lakap
Yerine üç sayı söyledi.

"7 13 48"

7 13 ve 48. İsmi bu olamazdı değil mi?
Aileme bıraktığı mektupta kendisini tanımlarken "canavar" demişti. Yani öyle yazmıştı. Ve herkes onu böyle andı. Ama ben hiç bir zaman ona Canavar demedim. Diyemem. İsmini istiyorum.

"Bak, seni tek harfe sığdıramıyorum" Dedim. Zamir kullanırdım, O derdim, Sen derdim, Ben derdim. Ama elimde bir isim yoktu o yüzden öyle derdim ben. Ve ben hala Ona O diyorum... sorun tam olarak bu!

Elindeki kelepçeyi kurcaladı. Başını eğdi bana. Üzgündü. Çok üzgün. Bende öyleydim, şu anda ve ya başka zamanlarda. Hep böyleydim ama sessiz çığlıklarımı kimse duymuyordu. Ben uyanınca bile... Bana annem dışında kimse "Iyi misin?" Diye sormadı. Tek amaçları, bana bunları yapan kişiyi bulup intikam almaktı. Herkes "Kim yaptı bunu sana?" Diye sordu. Ve ben o gün... konuşmamaya karar verdim. Sessiz olacaktım. Hep çenemden dolayı şikayet ederlerdi. Tamam. Artık konuşmuyorum işte. Onun dışında kimse ile konuşmuyorum.

BaşrolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin