Demir Bilir'in Anı Defterinden:
Hastanedeyiz... karşımda beş çocuk var hepsi üzgün görünüyor. Ama bi tanesi gülüyor ve defterine yazı yazıyor. Yan koltuğumda annesi ve abisi var, babası ve ablası gelmemiş... Karşımdaki çocuktan nefret ediyorum
Bu kadar mı sevmiyor onu? Saatlerdir ameliyattaki arkadaşını hiç mi önemsemiyor? Ben bu günü tekrar hissetmek için değil bu günü bir daha unutmamak için yazıyorum.
Adım Demir, kendimden korkuyorum bu korkunun hiç dinmeyeceğini de biliyorum... Seneler geçecek, zaman durmaz ki hiç. Ama ben senelerde geçse bu günü onu asla unutmayacağım...
-24.09.2012"Cinsel istismar gibi görünüyor."
Tam olarak benim de aklımdan geçen şeyi benden önce yanımızda duran, üzerinde polis forması olan adını daha öğrenmediğim şahıs söylemişti.Demir ve ben kaldırılan cesedin bulunduğu yatağın iki yanında duruyorduk, o dikkatini duvarlara ve yatağın başında bulunan sehpaya yöneltmişken, ben yere çömelmiş bir şekilde yatağın altına ve etraftaki anlamsız cam kırıklarına bakıyordum. Binaya girmeden önce dikkatimi çeken en büyük şeyler den birisi bu binada herhangi bir pencerede hiç bir camın olmamasıydı. Sanki biri burayı terk etmeden önce Binada bulunan camları söküp götürmüş gibiydi.
Fazla samimiyet kurmayı seven biri değilimdir, ama ona ismiyle hitap etmenin sorun olmayacağını düşünüyorum.
Yerdeki cam kırıklarının üzerine özellikle bidon bidon kan dökülmüş gibiydi, sadece camların üzerine değil odanın tamamı tamamen kanla dolmuş, resmen bir göl olmuştu.
Sanırım, bu kadar kan kokusu yüzünden, bir süre mide bulantısı yaşayacaktım.Bu da bana anormal gelen ikinci şey olmuştu, cesedini gördüğünüz kızın bedeni çok sıska ve çelimsiz di. Vücudundaki bütün kanı pompalayıp dışarı çıkarsalar bile bu kadar kan anormaldi, çok barizdi. Sorgulamak istemiyor dum, lakin fazlası ile anormal durumlar ortadayken bir de bu olayın haberlere çıkacak olması eminim ki sosyal medya da ilgi çekecek ve oraya binbir türlü teori atılacaktı. Genç bir kızın, cinsel istismar sonucu öldürülmesi, ne kadar bu ülkede büyümemiş olsam bile fazlası ile acı verici ve tartışmaya açık bir konu gibi görünüyor du.
Ayrıca bu kadar litre litre kanın arasında hassas burnuma gelen farklı ve keskin bir koku daha vardı. Bu keskin koku kesinlikle bir lavanta kokusuydu. Bunu anlamak için burnu hassas olan birine ihtiyaç yok, herkes buradaki kan kokusu ile karışmış keskin lavanta kokusunu alıyor olmalıydı. Lavanta, bir kenarda dursun. Çünkü bazen en ufak detaylar bile en büyük düğümü, en zor matematik sorusunu bile çözer di. Buna, kavramak, ve hatırlamak deniliyor du.
Demir duvarları incelerken, bana seslendi, "Sende alıyorsun değil mi?" Diye sordu. Duvara dönük, başı dik olan bedenini bana çevirdi. Onun da fark etmiş olması, bende bir anormallik olmadığını kanıtlamış oluyor du. Bu kokuyu, bastırmak için etraf kan gölüne çevrilmiş, ama asla başarılı sonuç elde edilmemişti. "Kokuyu." Dedi. Bu kadar ciddi olması da bana garip gelmiyor değildi. En azından işini yapmasını biliyor du. Hayatım da gördüğüm hiç bir polis, ona benzemiyor du, bunu açık açık söylemem gerekliydi.
Çömeldiğim yerden hızla kalktım, başımı onu onay verecek şekilde aşağı yukarı salladım ama gözlerim hala kırmızı sıvıyı bulanmış yatağa bakıyordu. Aklıma gelen o cesedin resmi asla zihninden silinmeyecekti, bu korkunç manzarada bunun benim işim olduğunum da farkındaydım. Benim işim, cinayet çözmekti. Ne kadar basit gelse de, bazı insanlar böyle şeyleri güzel görüp kendilerince cinayet çözmeyi bir oyun olarak görseler bile, cansız bir ceset ile yan yana gelmiş değiller di. Ve bizim işimiz buydu, bizim işimiz, gerçekleri bulmaktı. Bu da, işin ürpertici tarafıydı.
Ama bu kesin lavanta kokusunun asla dışarıdan gelmediğini de biliyorduk. Demir ve ben, ikimiz de anlamıştık. Burayı daha önceden temizlemişlerdi. Has bir lavanta kokusu değildi bu, bir deterjana benziyor du, daha etkileyici, ve daha kas döndürücü şekildeydi koku. Ayrıca kızın bedeninde bulunan kabuklaşmış yara izleri de onun daha önceden işkence gördüğünü, belki de o şekilde öldürüldüğünün bir simgesiydi.
Yanımıza hızla gelen, polis formalı bir başka kişi, anlattıkları ile ona dikkat kesmemizi sağladı.
"Melisa Zümrüt," dediğin de, anlamıştık ki bu cinayete kurban giden kişinin adı, Melisa Zümrüt'tü.
O gördüğüm, sıska beden, kan ve yara izleri ile dolu cesedin sahibi, Melisa Zümrüt."Yaklaşık altı ay önce kayıplara karışmış," diye devam eden polis memuru daha olanaklı, benim aklımda, kafamda kurduğum senaryoyu oynatıyor du resmen.
"On altı yaşında, ailesi yurt dışında çalışıyor, aile evlerin de bir kardeşi ile kalıyormuş ama kardeşi de yakın zamanda yurt dışına gitmiş ve anne babasına kavuşmuş." Bu tip vakalar da en yaygın şeyler den biri.Genelde seçilen ve bu tip canice vakalara kurban giden kişiler, en şüphesiz ve aklanması en kolay kişiler olurdu.
"Ailesi kızı evlatlık almış, bir de en büyük ablası var. Kayıplara karışmasına rağmen, ailesi eve bir kez uğramış ve kaybolduktan sonra bunu kabullenmiş olmalılar ki, yurt dışına mesleklerine devam etmişler."
Bu ebeveynleri de çok kez görmüştüm on altı yaşındaki bir kızı kendileri yurt dışındayken Türkiye'de bırakmaları ve kızın evde sadece hizmetçilerin olduğu, ya da onların da olmadığı bir yerde tek başına yaşaması... Tabii ki de çok riskliydi, ve onların yaptığı tam da ahmakların yapacağı şeyler den birisiydi.
Demir'in verdiği derin nefesi duydum. "Bakalım," dedi.
"Otopsi raporuna göre konuşuruz."15.19
Otopsiyi yapan doktor İlyas Çetin, ve davanın savcısı Aras Üstün, bizimle beraber Melisa Zümrüt'ün bembeyaz, ama yaralar ile dolu bedenine bakıyor du.
Doktor konuşmaya başladı, "Ölüm sebebi cinsek istismar değil," Dediğinde ben şasırmamıştım, hatta buradaki kimse şaşırmadı çünkü bu cinayet, cinsel istismar gibi gösterilmiş olsa bile öyle değildi.
"Vücutta ki yağ ve besin yetersizliği yüzünden hayatını kaybetmiş." Dedi.
Bunu tahmin etmemiştim. Evet cesedini gördüğüm beden oldukça çelimsiz ve sıska ydı. Kemikleri sayılacak derecede zayıf bir bedeni vardı. Ve bunun da ölüm sebebi olmasını bununla ilişkilendirmek normaldi. Her şey yerine oturmuş gibiydi.
Katilin kim olduğu dışında.
15.32
"Cesette tek bir kişiye ait parmak izi var." Dedi Savcı. "Derya Sevinç isimli yirmi yaşında bir kız."
Derya Sevinç.
Yirmi yaşındaki bir kızın böyle korkunç bir şey yapabilmesi pek de olası bir durum değil gibi görünse bile, bazen insanların yaşına veya görüntüsüne bakmamak gerektiğini de biliyordum. Çünkü o insan yirmi yaşında bile olsa bazen altından çok farklı şeyler çıkabiliyordu.
Bir ruh hastası çıkabiliyordu, ya da farklı kişilerle veya farklı düşüncelerle hareket edip sinir krizleri öfke nöbetleri geçirip bu tür şeyler yapabiliyorlardı insanlar.
Aslına bakılırsa insanoğlu birçok şey yapıyordu, ve dünyada olan bütün her şeyin sebepleri onlardı. Kelimelerin özellikle de cani, fahişe, namussuz, ruh hastası, deli, ahmak, gibi kelimelerin insanları tarafından anlam yüklenilen şeyler olduğu için aslında her şeyin sebebi bizdik.
Demir'in sesini duyduk, "O zaman," dedi. Sonra sabırsız bir şekilde, "İş başına!" Diye bana gönderme yaptı.
Evet, Derya Sevinç denen şahıs sorguya alınacaktı.
...
...
Mesaj;"Bazen kimse duymaz, bazen kimse görmez, bazen kimse hissetmez, bazen kimse konuşmaz, ama bazen, kimse bazen olarak kalmaz. Bu, bir felsefedir." 7 13 48.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başrol
AksiyonBir uçurum vardı, aşağısı görünmeyen bir uçurum. Ben, bu uçurumun başındaydım. Rüzgarın beni götüreceğini söylediler, fakat hatalarım, benim fırtınam olup geri gelmişti. Hala düşmeye devam ettiğim, Hala yıkılmaya devam ettiğim hayatım onun tarafınd...