Her insanın akıl sağlığından şüphe ettiği anlar olabilirdi. Kendine "Deliriyor muyum acaba? Aklımı mı yitirdim?" diye sorduğu sorular olabilirdi.
Fakat bu soruları ne zaman sorardı? Neyi yanlış görürdü de kendinden sahiden akıl sağlığından şüphe etmeye başlardı?
Clarissa ilk kez bu soruyu sorduğunda bebeğini düşüreli iki hafta olmuştu. Sanki hiçbir şey olmamış, bebeği hala rahminde büyüyormuş gibi davranırken Adrian çileden çıkarak "Öldü o çocuk öldü! Fark et artık!" diye suratına bağırdığında "Deliriyor muyum?" diye sormuştu kendine.
Sonra delirmediğine, yalnızca korkunç gerçekten kaçtığına kanaat getirmişti.
İkinci kez aynı soruyu ise Felix'in ölümünün üzerinden ne kadar geçtiğini hatırlayamadığında sormuştu. Zaman algısını yitirmiş, hayatla tüm bağlantısını yitirmiş gibi hissediyordu.
Yaşadığı hayat ona ait değil gibiydi, yaşadığı tüm o acılar, tüm parçalanışlar ona ait değildi. Her şeye yabancı hissediyordu genç kadın.
Bu yüzden sormuştu kendine bir kez daha, aklımı mı kaçırıyorum? Bana ne oluyor böyle?
James henüz uyanmamıştı, Clarissa kahvaltı hazırlarken duvarda asılı takvime bakarak bugün hangi günde olduklarını hatırlamaya çalışıyordu.
Zihninde büyük bir boşluk vardı, Felix ne zaman ölmüştü, hangi gündü, üzerinden ne kadar geçmişti?
Hiçbir şeyi zihninde oturtamıyordu Clarissa. Boşluk büyüdükçe büyüyor ve Clarissa içine düşecek gibi oluyordu.
Yaptığı omleti tabaklara iki parça şeklinde dağıtıp tavayı tezgaha koyarken "Günaydın." diye mırıldanan sesi duyup başını kaldırdı ve James'i görüp gülümsedi.
Onu gülümsetebilen ve içini huzurla doldurabilen tek kişi oydu birkaç zamandır. Felix öldüğünden beri dışarı çıkması tehlikeli olduğu için dışarı çıkmıyordu. Tehlikeli olmasaydı bile çıkmak istemediği için çıkmazdı muhtemelen. Yalnızca yatıp uyumak istiyordu.
James ona aklını dağıtması için bir sürü şey almıştı. Kitaplar, resim gereçleri, bir sürü albüm... Hatta Clarissa çalmayı seviyor diye eve piyano bile getirecekti ki Clarissa onu zorlukla durdurmuştu.
Onun iyi olması için bu kadar çok çabaladığı için James'e minnettardı ve her an ona daha çok aşık oluyordu ama Clarissa kendini bir süre toparlayabilecek gibi hissetmiyordu.
Ona iyi gelen tek şey James, bebeği ve kendisi olarak vakit geçirmeleriydi. James onun karnını okşayıp bebekle konuşurken kendini iyi hissediyordu. Ümitli, hala hayattaymış ve hiçbir şey bitmemiş gibi hissediyordu.
"Günaydın aşkım." dedi. "Sesime mi uyandın?"
James saçlarını karıştırarak Clarissa'nın yanına yaklaştı ve ellerini onun beline yerleştirip sevgilisinin bedenini kendine çekti. "Yanımda değildin, uykum dağıldı." dedi burnunu Clarissa'nın boynuna sürtüp derin nefesler alırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSİN SEN?「Jᴀᴍᴇꜱ ᴘᴏᴛᴛᴇʀ 」
Fanfic𓆩*𓆪 KİMSİN SEN?𓆩*𓆪 James Potter her daim etrafı tarafından içi dışı bir, sadık, neşeli, iyi bir dost, pervasız ve aydınlık tarafın savaşçısı gibi nitelikleriyle tanınmıştı. James'in aynaya her bakışında gördükleri ise... bambaşkaydı. ...