X-13

84 10 0
                                    

Bugün bir çılgınlık yaptım. Bunu yaparken içimi heyecan kaplamış ve yüreğimi öyle bir sıcaklık basmıştı ki, kalkıp pencereyi açma gereği duydum.

Koltukta otururken aniden gözlerimin önünde bir hayal belirdi. Bir an için sizi diğer koltukta görür gibi oldum. Titreyen ellerimi uzatıp ne tepki vereceğinizi bilmeden saçlarınızın ucuna dokundum. Bu öylesine masum bir dokunuş olmuştu ki, biraz daha fazlasında zerre gözüm yoktu. Saçlarınız yumuşacıktı... insanda defalarca kez dokunma hissi uyandıracak kadar yumuşak. Üstelik hayallerde bile koku olabileceğini ilk kez öğrenmiştim. Nasıl tarif edebileceğimi bilmiyorum ama bu daha önce hiçbir çiçekte bile duyumsayamadığım bir kokuydu.

İçimi hoş eden o hissi en son ne zaman yaşadığımı hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde aklımı yitireceğimden korktum. Perdeyi camın önünden çekerek rüzgarın yüzüme çarpmasını sağladım. İlk kez... ilk kez daha fazla dayanamadan koltuğun kenarına çökerek küçük bir çocuk gibi ağladım. Sakın delirmekten korktuğum için ağladığımı düşünmeyin. 

O hissi bir kez daha yaşamak için aklımı feda edebilirdim. Yemin ederim bunu hiç düşünmeden yapardım...

Kendime gelebildiğimde yalnız kalmamak için kardeşimi çağırdım. Bize kahve getirmişti. Annem evde olmadığı için keyfi yerinde olmalıydı. Elinde bir kitap vardı. Anlaşılan bir yanı hemen buradan giderek onu okumak istiyor, diğer yanı ise benimle oturmaya razı geliyordu. Normalde gitmesini ve yapmak istediği şeyi yapmasını söylerdim. Fakat yalnız kalmayı istemiyordum.

"Ne okuyorsun?"

Konuşabilecek bir konu bulduğumda gülümseyerek yüzüne baktım. Kitabı kaldırıp gösterdi. Siyah bir kapağı vardı.

"Sana da okumamı ister misin?"

Sanırım bu bana iyi gelecek tek şeydi. Üstelik kitap okumayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki... doğrusunu söylemek gerekirse nefes almak dışında birçok şeyi uzun zamandır yapmıyordum.

'Her insan birbirine zıt iki içgüdünün baskısı altındadır... Yaşama içgüdüsü ve ölüm içgüdüsü. Her iki baskının tek gayesi vardır... Cenneti kazanmak. Yaşama içgüdüsü her zorluğu yenerek cenneti kazanmaya çalışır. Ölüm içgüdüsü, kendi kendisini tahrip ederek cenneti kazanmaya çalışır. Genellikle her iki içgüdü de kişiye uyar.'

Sözleri son bulduğunda başını kaldırıp yüzüme baktı. O an o kadar korktum ki, çareyi bakışlarımı kaçırmakta buldum. Biliyordu... aklımdan geçen şeyleri tıpkı bu kitabı okur gibi okuduğu için bana özellikle bu kısmı okumak istemişti. Ellerimi tutsa 'aklından geçenleri yapma' dese, onu dinlemeyeceğimi biliyordu. Belki de bu kitabı daha önce okumuştu ve asıl niyeti, dikkatimi çekecek şekilde göstermekti.

En derinlerde saklanmaya çalışan ölüm ve yaşam içgüdüsünün beni ne kadar yıprattığını sadece ben görebiliyorum sanıyordum. Öyleyse siz söyleyin; her zorluğa göğüs gererek Cenneti kazanmaya mı çalışmalıyım yoksa kendi kendimi hırpalayarak orada hiç de sözü edilmeyen Cehennemi mi boylamalıyım?

"Bu Bayan Sızı'nın sevdiği kitaplardan biriydi."

Bunu söylediği gibi düşüncelerime sert bir darbe indi. Buraya sizinle ilgili bir şeyler anlatması için onu çağırmamıştım. Yine de konuyu açması iyi olmuştu.

"Onu hiç mi bir kapı eşiğinde kitap okurken görmedin?"

Sizden önceki hayatımı bilmiyormuş gibi konuşuyordu. Ben etrafıma bakmazdım ki. Hatta sizden önce gözlerimi kullandığıma bile emin değilim artık. Bunca yaşa kadar etrafımdakilerden bihaber yaşamam mucize değil mi?

İntihar Mektupları - 2 [ Tamamlandı ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin