Önceleri dolu dolu geçen geceleri severdim. Kalabalıklar, yemekler, içkiler, davetler, müzayedeler ve kahkahalar... çoğu akşam davetlere hazırlanma telaşı ve gece yarısından sonra eve gelme alışkanlıkları birbirini takip ederdi. Her ortamda dikkatler üzerimde toplanırdı ve ben bunun için hiçbir şey yapmasam da, içten içe böbürlenirdim. Orada mevzu birkaç kadını etkilemek falan değildi. Benden yaşça büyük adamların bile akıl alacağı, yaptıkları çok şey de fikir danışacağı biri olmuştum. Bazıları, sırf benimle denk gelmek için özellikle bu büyük kutlamalı akşamları beklerdi. Bir konu üzerinde sözü elime aldığımda, esas noktaya henüz gelmeden lafı ustalıkla öyle bir dolandırıyordum ki, herkes büyük bir merak ve ilgiyle ağzımdan çıkanları dinliyordu.
Hissetmek konusunda pek yanıldığım söylenemez. Bu güne kadar kimsenin sohbetimden sıkıldığını hissetmedim. Bilakis, ben de olduğum her ortamdan büyük bir keyif almakla beraber, daima öyle yerlere ait olduğumu düşündüm.
Oysa şimdi bu manasız kalabalıklar içinde kayboluyorum...
Belki de hiçbir zaman yalnızlığı tanıyacak şansı bulamadığım için öyle yerleri sevdim ve kendimi ait hissettim. Yalnızlığı biraz olsun tanıyınca, dışarıdan her şeyin ne kadar sahte göründüğünü bilemezdim.
Daha kaç kere söylemem gerekiyorsa söyleyeceğim; sizdiniz bana bu bir zamanlar korkunç görünen yalnızlığı sevdiren...
Kafamdan uzaklaşmam gerektiğini söyleyen kadını pek dinlemeyi düşünüyor olmasam da, en azından denemediğim bir yol kalmasın diye kalabalığa karıştım. Dün akşam bu saatlerde gittiğim yer, yılbaşı şenlikleri üzerine yapılacak etkinlikleri konu alıyordu. Dairenin bütün çalışanları, her zaman gittiğimiz kahve dükkanında toplanmış, kendilerince bir toplantı yapıyorlardı. Uzun zamandır oraya uğramadığım hâlde beni de davet etmişlerdi. Sanırım yıllardır verdiğim emekler için şimdi böyle bir saygıyla karşılaşıyordum. Başta sevgili patronumuzun, bizim için dükkanı kapattırdığını düşündük. Sonrasında anladık ki, çalışanlar dahilinde bütün sosyete çevresini de davet etmişti. Orada bulunan iş insanları, büyük cemiyet kurucuları ve dönemin önde gelen zengin camiası yanında bizim varlığımız pek önem arz etmiyordu.
"Ününüzü duymamak elde değil."
Bunca kalabalığa rağmen sağ tarafımda boş duran sandalye aniden dolduğunda, başımı çevirip bakma zahmetinde bulundum. Mavi elbiseli, zarif, açık tenli ve aynı zamanda -tahmin ediyorum ki- yaşını olduğundan büyük gösteren saç tarzına sahip bir kadınla karşılaştım. Elindeki kadehi bana doğru uzattığında, bir süre tokuşturmam için bekledi. Benden yana bir adım görmeyince hiç bozuntuya vermeden içkisini dudaklarına yaklaştırdı.
Yeni tanıştığınız birine pek çok şekilde yaklaşabilirdiniz. Lakin bu tarzda yaklaşmak, bana göre olmamakla beraber sanıyorum ki, aynı zamanda kimseye göre de değildi. 'Ününüzü duymamak elde değil!' Onu anlamıştım. Kendince dikkat çekici bir giriş yapmak istemişti. Neyle ünlendiğimi bildiğim için bu giriş bana acı vermek dışında başka bir işe yaramamıştı.
"Sanırım bu durumdan yana kendinizi mahcup hissediyorsunuz. Fakat bu hiç de mütevazı olmayı gerektirecek bir konu değil."
Öfkelenmeye başlıyordum. İnsanların bu cahil cesareti önce beni bozguna uğratıyor, ardından da olduğum ortamı umursamadan deli gibi bağırma isteğimi körüklüyordu. Herkes övünmeye layık olduğumu düşünüyordu. Bazıları da beni merak ediyordu. Sonuçta bir kızın aşık olduğu ve bundan sebep intihar ettiği bir olay yaşanmıştı. Üstelik ortalığa bir hastalık gibi yayılan, daha önce kimsenin sevmek üzerine telaffuz etmeye yeltenmediği cümlelerin olduğu mektuplar vardı. Bu hikayenin ucuz karakteri bendim. İnsanların yüceltmekten gocunmadığı, fakat benim bir ahmak olarak gördüğüm o adam bendim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntihar Mektupları - 2 [ Tamamlandı ]
Chick-Litİntihar Mektupları adlı kitabın ikinci serisidir. Olaylar birbirine bağlantılı olduğundan ilk kitabı okumadan, bunu okumamanız tavsiye edilir. Bu kez düşüncelerini, hislerini ve kendisini tam olarak asla tanıyamadığınız Bay K'nin zihnine konuk olaca...