Terk ettiğim şehirden uzak durmam yalnızca iki ay kadar sürdü. Her şeyin unutulduğunu düşünüp bir cesaretle çıkıp geldim. Gerçekten de her şey unutulmuştu. Dillere dolanan adınız, kimse tarafından anılmıyordu. Sizin varlığınızı görmezden gelmeyi tercih eden insanlar, yine sizin sayenizde beni göklere çıkardı. Oysa farklı bir karşılama beklemiştim. Canınızı yaktığım için halkın bana karşı öfkeli olduğunu düşünmüştüm. Bunun yerine onların hayran dolu bakışlarıyla karşılaştım.
Ne kadar da aşık olunası bir adam.
Eve varana kadar benzeri cümleleri duydum. Bana olan bakış açısı hiç değişmemişti. Buna rağmen huzursuzdum. Unutulmuş olmanız canımı fena hâlde sıkıyordu. Kimse beni, kendimi suçlu gördüğüm kadar suçlu görmüyordu. Benim yüzümden birinin öldüğüne aldırış etmiyorlar, yolumda daha kaç kızın intihar edeceğini tartışıyorlardı.
İnsanlar, her devirde bu kadar acımasız mıdır?
Eve dönüşümün üzerinden günler geçmişti. Resmi gazetelerden adım bir türlü silinmiyordu. Başlıklar beni dehşete düşürmekle kalmıyor, sizin cümlelerinizin metinlerde kullanılması aklımı kaçırmama yetiyordu. Onlar bana yazılmıştı ve herkesin bilmesi, içimde garip bir his uyandırıyordu. Başlarda bu duygunun utanç olduğunu düşündüm. Lakin ardından kendime bile itiraf edemediğim gerçeği kabul ettim.
O yazılar bana yazılmıştı. Başkasının okuması, gözünün değmesi ve aşk dolu cümlelerinize hayran olması, beni fena bir kıskançlığa doğru yokuş aşağı sürüklüyordu...
Ayrıca bu sabah uşağı da yok yere sert bir şekilde uyardım. Bir daha posta kutusuna benden başkasının yaklaşmaması gerektiğini söyledim. Sanırım sizin mektuplarınızdan sonra ben de böyle bir huy ortaya çıktı. Özellikle de salı günleri... Her salı akşamı yediden itibaren hazır bir hâlde pencerenin önünde beklerdim. Saat sekiz buçukta dikkat kesilir, ama yine de bir türlü o siyah zarfı posta kutusuna koyanı göremezdim. Aslına bakılırsa mühim olan hiçbir zaman kimin koyduğu değildi. Benim için tek önem arz eden, o siyah zarfın sizden gelmiş olmasıydı.
Önce baştan sona yazınızı incelerdim. Ben hayatımda bu kadar düzgün ve özenli bir el yazısı görmemiştim. Ardından bir türlü ilk cümleyi okuma cesaretini gösteremezdim. Sanırım bunun sebebi, hemen bitecek olmasından korkmamdı. Fakat okumaya bir kere başlayınca, tüm dünyayla bağımı koparır, satırların arasındaki dünyaya kucak açardım.
Zaten bunları gerçekleştirebilmek için herkesin uyumasını beklemek de katlanılmaz bir işkence hâline gelmişti. Kimsenin çalışma odama pat diye giremeyeceğini biliyordum. Yine de varlığınızı tüm evrenden gizlemek, benim için vazgeçilmez bir durum olmuştu.
İkimizin temas edebildiği tek şeyin bir kâğıt parçası olması ne kadar da trajik, değil mi?
Beni, her salı gecesi sabahlamak zorunda bıraktınız. Yatağımda sırf sizi düşünmemek için saçmalıklarla dolu şeyleri hayal ederdim. Sanki bunları üst üste bindirirsem, cümlelerinizi düşünmeye sıra gelmezdi. Kısacık bir boşlukta araya sızmanın yolunu öyle bir buluyordunuz ki, ben yine sizi düşünürken yakalıyordum kendimi.
Sizi düşünebilirdim. Saatlerce, günlerce ve gecelerce... fakat tek bir şey mümkün değildi. Size aşık olamazdım.
Dünya çok büyük, Bayan Sızı ve böyle bir dünyada aynı ülkenin, aynı şehrinde, yaşıyor olmamız bile bizi bir araya getiremezdi. Bizim bir arada olmamızın tek yolu, her tarafı camlarla kaplı bir kürenin içinde var olmamızdan geçerdi.
Bu sayede siz bana, ben ise camdan duvarlara mahkûm olurdum...
Sonucunda yalnızca siz değil, ben de bu esaret yüzünden yaşamıma son verirdim. Fakat bencilliğimi konuşturmam yine uzun sürmedi. Sizi feda ettim, kendimi yaşatabilmek için...
⭐️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntihar Mektupları - 2 [ Tamamlandı ]
Chick-Litİntihar Mektupları adlı kitabın ikinci serisidir. Olaylar birbirine bağlantılı olduğundan ilk kitabı okumadan, bunu okumamanız tavsiye edilir. Bu kez düşüncelerini, hislerini ve kendisini tam olarak asla tanıyamadığınız Bay K'nin zihnine konuk olaca...