X-8

100 10 0
                                    

Bugün hafta sonu olduğu için herkes evde olmalı. Annem, arkadaşlarına gitmemiş, kardeşimi de çeşitli kurslara göndermemiştir herhalde. Ah, o ne olduğu anlaşılmayan kursları benden daha iyi bilirsiniz. İçinde bulunduğumuz yüzyılın anneleri hep aynı. Kızları geliştirmek adı altında oralara gönderir ve üst düzey sınıftan birinin çıkıp onlara talip olması umuduyla her yolu denerler. Oysa o an'a kadar gerçekten bir kızın tam olarak ne istediğini ya da neyi arzuladığını sorgulamazlar bile. Ben şunu düşünüyorum ki, bir çocuğu tanımak için ailesinin, onun hakkında söylediklerine inanmamak gerekir.

Çünkü bir erkeği, bir kızı tanımak; aile denen kavramın çok ötesindedir...

Annem hangi yemekleri, hangi kıyafetimi ya da en çok hangi hayvanı sevdiğimi pek tabii bilir. Fakat bunların dışında ruhumdan zerre anlamaz. Üzüldüğümde, mutlu olduğumda veya korktuğumda nerelere sığındığımı bilmez. Belki birini tanımak için bunların yetersiz olduğunu düşünüyorsunuz ama başlangıç için hiç de fena sayılmaz, değil mi?

"Bilerek yapılan hataya tahammülüm yok!"

Salondan yükselen ses, tam olarak düşüncelerimde de ses olan kadına ait. Annem, yine kardeşime bağırıyor. Bu kez suçsuz olduğu hangi olay için kızdığını bilmiyorum. Fakat kurduğu cümle, yüzümü güldürmeye yetti diyebilirim. Bilerek yapılan hataya tahammülüm yok!

İnsanın kendisi aynı hataları yapınca ne kadar da bilerek yaptığının farkına varmıyor. Şimdi buradan çıksam ve yaptığı yanlışları yüzüne vursam, ağlamaklı bir sesle;

'Bilmiyordum... Gözünüze batacak kadar ileri gittiğimi fark edemedim."

Diyecekti muhtemelen. Öyleyse aynı şeyi neden kardeşim için düşünmüyordu? Neden onun da her ne yaptıysa, fark etmeden yaptığını bir an olsun düşünmek istemiyordu?

Sanırım aile sorunlarıyla daha fazla bu mektuba devam edip sizi bunaltmayacağım. Üstelik siz her mektubunuzda beni sıkmaktan korkarken, benim de biraz olsun cümlelerime dikkat etmem gerekir. Onun yerine, size bilerek yaptığım hatalardan söz edebilirim. Madem konu buralara kadar geldi...

Ben bilerek görmezden geldim. Bilerek suskunluğa gömüldüm ve hem tüm bu mektup zırvalıklarının son bulmasını istedim, hem de son mektubun geleceği günden deli gibi korktum. Tam olarak ne istediğini bilmeyen, kimseye faydası dokunmayan bir adam olup çıktım.

Bugün kendime ve aileme kızmak dışında şeyler de yaşadım. Birkaç saat önce uşak, diktiğiniz kıyafetleri alıp getirdi. O kadar farklı bir işçiliği vardı ki, bu konuda pek bilgim olmamasına rağmen beni dakikalarca onları incelemek durumunda bıraktınız. Bu gece yatağımın karşısında duran kıyafetlere baka baka uyudum. Nedense çiçekten daha çok işe yaramıştı. Huzurlu bir uyku çektim. Çok sonra, sanırım sabaha karşıydı ki, bir rüya gördüm.

Uyku hâliyle gözlerimi araladığımda,  odamın içindeydiniz. Eliniz sürekli diktiğiniz elbiselerin üzerinde geziniyor ve bana bir kez olsun bakmıyordunuz. Hışımla yataktan kalkmaya çalıştığımda hareket edemediğimi gördüm. Bakışlarım ellerime yöneldi ve dehşetle oturduğum yatağa çakıldığımı hissettim. Masanın üzerinde duran yasemin çiçeği, saksıdan taşacak kadar büyümüş ve birer sarmaşık gibi yatağa kadar uzanarak kollarıma dolanmıştı. Kendimi bir tür efsunun içinde hissediyordum. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi?

Yanınıza gelmek istiyordum. Varlığımı fark etmeniz için olduğum yerde durmadan hareket ediyor, konuşmaya çalışıyordum lâkin bu nafileydi. Kalbim anın heyecanı ve köşeye sıkışmışlığımla sanki biraz sonra patlayacak gibi çarpıyordu. Artık dayanamayacağımı düşündüğüm bir vakitte aniden yüzünüzü bana döndünüz. Simanızda hafif bir gülümseme, bunun yanında sadece benim görebileceğim gizli bir kırgınlık vardı.

İntihar Mektupları - 2 [ Tamamlandı ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin